Ana içeriğe atla

Bu kristal her şeyi sonsuza kadar depolayabilir! | 5D depolama

 



İnsanlık geçmişten beri sürekli bir şeyleri kaydetmeye çalışmış ve bu konuda da başarısız olduğumuz söylenemez. İlk insanlar duvarlara resimler çizerek bazı anları kaydetmiş. Yazının icadıyla taşlara tarihi kaydetmişler. Notaların değerlerini kaydederek müzikleri kaydetmişiz. Daha sonra bunları geliştirmişiz. Mağara duvarlarına resim çizmek yerine, bazı ışığa duyarlı kimyasallar üzerine yansıtarak  görüntüyü kaydetmişiz. Matbaayı icad ederek yazmayı ve kaydetmeyi daha kolay hale getirmişiz. Plaklar üzerine müzikleri kaydedip gramafonlar aracılığıyla evimizde dinlemişiz. Kasetler çıkarmışız, CD ler çıkarmışız, flash diskler çıkarmışız, ama yetmemiş. Peki neden yetmiyor? Ne yapıyoruz da kaydediyoruz ki?


 Bu şeye iyi bakın. Sizce bu nedir? Aslında anlaması pek de zor değil. Bu kaydedilmiş ilk fotoğraf. 1826'da Joseph Nicéphore (Josef Nisıfor)  tarafından Fransadaki evinin penceresinden bir görüntü. O zamanlar tabiki fotoğraf makinesi yok. Camera obuscura denilen kara kutu ile kaydedilmiş. Görüntü bitümen denilen ışığa duyarlı maddeyle kaplı bir plaka üzerine düşürülmüş ve pozlama süresi yaklaşık 10 saat sürmüş. Tabii ki bu gün bir görüntüyü çekmek saniyenin binde biri kadar hızda bile mümkün. Ancak bunu ışığa duyarlı bir plakaya yansıtmıyoruz. Dijital bir alana kaydediyoruz.

Film ise bu görüntülerin ard arda oynatılmasıdır. Ancak belirli sürede, belirli sayıda kare oynatılırsa görüntüyü algılarız. Fotoğraflar saniyede bir adet oynatılırsa hareketi algılamaktan ziyade ard arda donuk resimler görürüz. Resimlerin hareketlerini normal olarak algılamamız için saniyede en az 12 kare görmemiz gerekir. Yani saniyede 12 kare gördüğümüzde, baktığımız şeyi normal hareket ediyormuş gibi algılarız. Eski siyah beyaz filmlerden birisine mutlaka denk gelmişsinizdir. Hareketleri normalden daha hızlı görünür. İşte bunun sebebi bir saniye içerisinde gösterilen kare sayısının az olmasıdır. Günümüzdeki standart 24 kare gösterme sebeplerinden biri ise sesin kaydedildiği alanın arttırılması içindir.

Tahmin edersiniz ki bu çekilen karelerin kaydedilip oluşturulan videonun depolanması için dijital bir hafızaya ihtiyacımız var değil mi? Değil.

Aslında görüntüleri hafıza kartına kaydetmek yerine bir film şeridine de kaydedebilirsiniz. “21. Yy da film şeridi mi kaldı ya!” Kaldı! Yani sonuçta eskiden her şey dijital değildi. Analog makineler kullanılıyordu. Ancak bu gün bile negatif film kullanan bazı yönetmenler var. Bunlardan birisi de Christopher Nolan. Interstaller filmini muhtemelen izlemişsinizdir. 2014 yılında vizyona giren bu film Negatif film kullanarak çekilmiş.

 Şu fotoğrafa bir bakın. 1956’da çekilmiş bu fotoğrafta gördüğünüz şey 5MB lık bir depolama alanı. Bu fotoğrafı çeken kamera ise analog bir makine. Ancak bu gün teknoloji öyle bir hal almış ki bu fotoğraf makinesının çektiği fotoğrafın video görüntüsünü cep telefonum aracılığıyla cigabaytlarca çekebilirim. Ancak yine bir sorun var. Bu hafıza da yeterli değil.

Geçmişte depolayacak fazla veri olmadığı için aslında 5MB lık bir depolama alanı muhtemelen yeterli oluyordu. Ancak teknolojinin gelişimi insanları, depolamaya daha fazla yöneltti. Sosyal medyada paylaştığımız tüm fotoğraflar, sesler, videolar; sohbet uygulamalarında yaptığımız konuşmalar bunların hepsinin depolanması gerekiyor. Çünkü depolanmazlarsa, var olamazlar.

Aslında şimdilik internet, bize yeterli bir depolama alanı gibi gözükebilir ancak internet, Dünya şartlarında var olabilir. Yani yarın bir gün insanlık Mars’a yerleştiğinde muhtemelen internet erişimleri olmayacak. Bu yüzden aslında bize çok daha küçük yer kaplayan ve aynı zamanda çok daha geniş depolama alanına sahip bir şeyler lazım olacak.

Az önceki gösterdiğim IBM’nin 5MB lık depolama alanına tekrar bir bakalım. Bu fotoğraf 1956 yılında çekilmiş. Bu fotoğrafın çekilmesinden yaklaşık 60 yıl sonra yani 2017 yılında IBM şirketi nasıl bir teknoloji geliştirdi dersiniz? Bilgiyi atoma kaydettiler.

IBM şirketinden ve İsviçreden araştırmacıların bulunduğu uluslararası bir araştırma grubu Dünya’nın en küçük mıknatısını ürettiler. Tek bir atomdan oluşan mıknatısın, tek bir veri bitinin depolanmasında kullanılabileceğinin mümkün olduğunu gösterdiler. Yani bunu şöyle aklınızda canlandırabilirsiniz günümüz hard diskleri tek bir biti depolamak için yaklaşık 100.000 tane atomu kullanıyorlarmış. Aslında buna IBM nin kendi paylaşımlarından baktım. İnternet sitesinde 1.000.000 atom derken youtube videosunda 100.000 demiş. Yani hard disklerin kaç atom kullandığından emin değilim ama gelişen teknoloji sayesinde tek bir atoma, tek bir veri depolanabiliyor.

IBM atom ölçekli bellek alanındaki çalışmalarını ve yapabildiklerini göstermek için 2012 yılında Dünyanın en küçük kısa filmini yayınladı. Filmin başrolü ise atomlar. Görüntüler yaklaşık 100 milyon kat büyütülmüş.  

Geliştirmeler atom ölçekli bellek çalışmalarıyla sınırlı değil. 2013 yılında 5 boyutlu optik veri depolama üzerinde çalışmalar yapıldı. Bu belleğin bir diğer ismi süpermen hafıza kristali. Buna benzeyen bir kristale bilgiler özel bir lazer aracılığıyla yazılıyor. Bu arada bu tabiki bir kristal değil tek kullanımlık bir bardağın alt kısmı. Bu lazer saniyede katrilyon kere yanıp sönüyor yani saniyede 10 üzeri 15 kere. İnsan beyni böyle yüksek hızları akılda canlandırmak için pek yeterli değil. Kısaca anlatmak gerekirse bu çok yüksek bir hız.  Lazer aracılığıyla yazılan kristal o bilgileri sonsuza kadar saklıyor. Sonsuza kadar diyorum çünkü bu küçük krisral dayanıklı yapısı sayesinde 14 milyar yıl boyunca –ki evrenin yaşı 13 milyar 800 milyon yıl-  bozulmadan 360 terabayta kadar bilgi depolayabilir. Yani bu yaklaşık 360.000 GB depolama alanı demek. Hem de küçücük bir kristalin içerisinde! Bu sayede önemli bilgiler, kütüphanedeki kitaplar bir kristalde depolanabilir ve eskiden olduğu gibi savaşlarda yakılıp yok olmazlar. 400.000 yıllık tarihe görüldü atmak adlı videomda da bahsettiğim bağdat kütüphanesi gibi.

Teknoloji sürekli gelişiyor. Bu gelişme insanlığın başından bu gününe devam etti ve sonuna kadar da devam edicek. Gelecekte birçok şey muhtemelen bu gün bildiğimizden daha farklı olacak. Belki küçücük kristallerin içerisine Dünya’nın tüm bilgilerini sığdıracağız. Belki hologramlar aracılığıyla arkadaşlarımızla aynı ortamda ama farklı bir Dünya’da buluşabileceğiz. Sihir gibi geliyor değil mi? Zaten yeterince gelişmiş bir teknoloji, sihirden farksız değil midir? (Artur C. Clarke)


 KAYNAKÇA

https://fotografcilarkulubu.com/fotografciligin-tarihinde-ilk-fotograf/ : İlk fotoğraf

https://dergipark.org.tr/en/download/issue-full-file/41888 : Hareketli Resimlerin Felsefesi ve Felsefe Olarak Film, sy:49

https://khosann.com/sonsuz-hafiza-yeni-5d-optik-diskte-360-terabayt-veriyi-14-milyar-yil-sakla/ : 5D optik disk

https://www.cbronline.com/storage/10-storage-technologies-of-the-future-and-past-4367023/: gelecekteki kullanılması muhtemel depolama birimleri

https://www.research.ibm.com/articles/madewithatoms.shtml : Bir Çocuk ve Atomu: Dünya’nın en küçük filmi

https://en.wikipedia.org/wiki/5D_optical_data_storage : 5D veri depolama

https://www.youtube.com/watch?v=xA4QWwaweWA : IBM: Dünya’nın en küçük filmini yapmak

https://www.youtube.com/watch?v=2laKpYWIa5I : IBM Research: IBM, Dünya’nın en küçük mıknatısını oluşturdu

https://www.youtube.com/watch?v=6CzHsibqpIs : Microsoft Research: 5D hafıza


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SEWOL FACİASI

     16 Nisan 2014 saat 07:30 Güney Kore’de Sewol feribotu ağırlıkta lise öğrencileriyle beraber toplamda 476 kişiyi taşıyordu. Üçüncü kaptan Park Han-kyul ve  dümenci  yani ikinci kaptan Cho Joon-ki dümendeydi. Geminin Maenggol Kanalı'na  girmesine yaklaşık 4 km kalmıştı. Saat 08:20 Üçüncü kaptan,   ikinci kaptana direksiyon sisteminin otomatik pilottan manuel direksiyona geçirmesini söyledi. Çünkü Maenggol Kanalı, bir gemiyi içinden geçirirken aşırı dikkatli olmayı gerektiren güçlü sualtı akıntılarına sahipti. Olay anında koşullar sakindi ve Sewol sıklıkla kullanılan bir rotayı izliyordu. Kanalın farklı bölgeleri sığ suları gibi tehlikelerle doluyken feribotun yolunda şimdilik böyle zorluklar yoktu. Kimilerine göre   ikinci kaptan bu yolu aşmak için yeterinde iyi ve deneyim sahibi değildi. Ancak Kore deniz güvenliği mahkemesi’nin soruşturma raporlarına göre aynı kaptanın farklı gemide birden çok kez bu kanaldan geçtiği belirtiliyordu. Peki gemi kanala yaklaştığı zaman, ik

Süpersonik ses dalgalarıyla orman yangınları sondürülebilir mi?

Ateş pek çok kültürde kutsal sayılır; ışığının beden, ısısının ise ruhu olduğu düşünülürdü. Kimi uygarlıklar ateşe tapındılar. Zerdüştler ateşe, aydınlığa bakılarak ibadet ederler. Çünkü aydınlığın Tanrıları Ahura Mazda’nın fiziksel temsili olduğuna inanırlar. Ortodokslar kutsal Cumartesi günü Kudüs’teki Yeniden Diriliş kilisesinde mucizevi şekilde beliren bir aleve tanık olmak için toplanır. Baharın gelişinde Nevruz ateşi yakılır ve üstünden atlanır. Peki bu ateş nasıl oluşur? Ateşin oluşması için yanabilen bir maddenin tutuşma sıcaklığında oksijen ile temas etmesi gerekir. Yakıt ve oksijen sürekli temas halindeyse yanma sürekli olur. Alevin sönmesi de oksijenin ya da yakıtın yok edilmesi veya sıcaklığın düşürülmesi ile mümkündür. Bir orman yangınının sönmesi için birkaç yöntemimiz vardır. Bunlardan birisi yakıtın tükenmesini beklemektir. Yani tüm orman yok olduğunda yangın sönecektir. Başka bir yöntem ateşin hava ile temasını kesmektir. Bunu da ateşin üzerine su dökerek yapabil

NASA Okyanusları Keşfetmeyi Neden Bıraktı? | Eski haritalardaki canavarlar

     Dünyamızın yüzde 70’i sularla kaplıdır. Kalan %30 luk kısmın yaklaşık %30’u çöl %11’i buz %24’ü ise dağlıktır. Bu durumda insanların Dünya üzerinde normal şartlarda yerleşebileceği yaklaşık %10 alan vardır. Antarktika hariç Dünya’nın neredeyse tüm kıta yüzeyi araştırılmış olsa da okyanuslarımızın sadece %5 lik kısmı keşfedildi ve haritalandı. Bu da demek oluyor ki okyanusların %95i tamamen bilinmezlikten ibaret. Bilinmeyen şeyler genellikle ilgi çekicidir. Çünkü bilinmeyen boşluğu doldurmak insanın hayaline kalmıştır. Okyanusların bu bilinmeyen boşluğunda dans eden deniz kızlarını da hayal edebilirsiniz, devasa bir canavar balina da hayal edebilirsiniz. Büyük keşifler çağı olarak bilinen 1500 lü yıllarda denizciler bilinmeyen sulara yelken açıyorlardı. Bu uçsuz bucaksız sulara yelken açmak o dönemler için cesaret isteyen bir işti. Çünkü bu günkü gibi iletişim imkanlarının olmaması bir yana okyanusların derinliklerinde yaşayan bir canavarla karşılaşabileceklerini düşünürlerdi