Ana içeriğe atla

Çekilmesi gereken kapıyı itiyor musun? Ölmediysen şanslısın

    

    Arkadaşlarınızla berabersiniz. Bir kafeye giriyorsunuz. Kahvenizi kasadan alıp bahçesine oturmak için kapıya doğru yöneliyorsunuz. Kapıya doğru yaklaştıkça aklındaki soru belirginleşiyor. “Bu kapıyı itmeli miyim yoksa çekmeli mi?” Aklındaki sorunun doğru cevabını bilmek için zamanın tükeniyor ve sonuç rezillik. İtmen gereken kapıyı çekerek açmaya çalışıyorsun.

Kapıyı itecek miyim yoksa çekecek miyim ikilemini Muhtemelen hepiniz yaşamışsınızdır. Özellikle de rezil olacağınız bir ortamdaysanız muhtemelen yanlış seçimi yaparsınız. Kapıda yazmasına rağmen bu tuzağa düşeriz. Bu tuzağa düşmemek için sanırım çıkmadan önce kapının kullanım kılavuzunu falan okumak gerekiyor. Her neyse şimdi  bu caddeye iyi bakın.



 Burası sivas caddesi. Aslında bayağı uzun bir cadde. Bu cadde Sivas’ta değil, Keyseri’de. Buraya sivas caddesi denmesinin sebebi içe doğru açılan kapılarla bağlantılı. Videomun sonuna doğru bunu anlatacağım.

 Bu nereye açılacağı önceden kestirilemeyen kapıların bir ismi var. Bunlara Norman Kapılar deniyor. Bu can sıkıcı durumu The Design of Everyday Things adlı kitabında tanımlayan Don Norman’ın adından almış. Kendisi araştırmacı ve profesör olan Norman’ a göre “çekiniz” yazan bir kapıyı itmek, bizim suçumuz değil. Sadece kötü tasarlanmışlar. (snatch film kesit)

Norman, kullanıcı odaklı tasarımlar yapılmasını savunur. Yani bir cihazı veya sistemi anlamakta zorlanmadan onu kullanabilmemiz gerektiğini savunur. Normana göre bir tasarıma iyi veya doğru demek için altı kurala dikkat edilmesi gerekir. Bu kurallar

-          Görünürlük

-          Kavramsal modeller

-          Olanaklar

-          Doğal eşleme

-          Geri bildirim

-          Kısıtlar

Biz şimdilik ilk maddeden, görünürlükten bahsedelim. Görünürlük iyi bir tasarım için güzel bir başlangıçtır. Norman görünürlük konusunda şunları söylemiş. “İlk bakışta bir şeyin mevcut durumunu ve onunla yapabileceğiniz eylemleri hemen çözemiyorsanız, tasarımda hata vardır.” (ters kulplu çaydanlık) Bu konuda kitaptaki en temel örnek, kapı kolları.

Şimdi size 3 farklı kapı göstereceğim. Bu kapıların her birinin üzerindeki kollara bakarak ne yapmamız gerektiğini anlamaya çalışacağız.



Bu birinci kapımız. Kapının üzerindeki tokmağı çevirerek kapıyı açabiliriz. Ama kapıyı itmeli miyiz yoksa çekmeli mi? Bunu anlamamızı sağlayan bir ipucu yok.



İkinci kapımızdaysa bir yatay kol kullanılmış. Böyle bir kolu itmemiz gerektiğini anlayabiliyoruz. Ancak kapıyı hangi taraftan itmemiz gerektiğini gösteren bir ipucu yok.



Üçüncü kapımız ise tam bir tasarım harikası. İpuçları kapıyı sağ tarafından itmemizi gösteriyor ve rahatlıkla kapıdan çıkabiliyoruz.

Aslında ilk bakışta her şey gereksiz bir detay gibi görünebilir. Yani alt tarafı bir kapı. Sağdan itersin soldan çekersin bir şekilde açılıyor işte, değil. Tasarım hayat kurtarır. Doğru yapılan tüm acil çıkış kapıları 3 numaradaki kapıdır.

Bu şekilde tasarlanmayan çıkış kapıları ölümlü olaylarla sonuçlanabilir. Hatta sonuçlandığı da oldu.

1903 yılında Amerikada Iroquois (irokuas) tiyatro salonunda tarihteki en ölümcül yangın meydana geldi. 30 aralık günü oynanacak tiyatro oyunu herkesin ilgisini çekmişti. Salonda oturacak yer kalmamasına rağmen ayakta izlemek isteyenler bile biletlerini almıştı. Salon o kadar kalabalıktı ki koridorlardan yürümek için bile yer yoktu. Oyun başlamıştı. İkinci perdenin başlarında sahne, gece havası katması için mavi renkli spot ışıklarla aydınlatılıyordu. Elektriksel bir kısa devre nedeniyle perde ateşlenmişti. Yangın, söndürülmek için fazla yüksekteydi. O yüzden söndürülemedi. Ardından sahne düzeni için tavana asılmış boyalı tuvaller tutuşmaya başladı. Tabi ki bunlar yaşanırken kimse yerinde oturup alevlerin sahneyi sarmasını izlemiyordu. Herkes kapılara yönelmişti. Ancak bir sorun vardı. Kapıların itilmesi değil, çekilmesi gerekiyordu. Salondan kaçıp gelen herkes, kapıya baskı uyguluyordu. Arka arkaya biriken kalabalık, ön taraftakilerin ezilerek ölmesine sebep oldu. Kapıların önü artık ceset yığınlarıyla doluydu. Bu sırada içeride biriken duman da bir çok kişinin ölmesine sebep oldu. Yani bu dışa açılmayan kapılar, 600 den fazla kişinin ölümüyle sonuçlandı.

Bildiğim benzer bir kapı faciası da Türkiyede yaşandı. 1967 yılında Kayserispor ve Sivasspor takımları karşı karşıya gelecekti. Maçın ikinci yarısına doğru ilk golden sonra bir arbede yaşandı. Taraftarlar birbirlerine taş atmaya başladılar. Ardından olayın boyutu büyüdü. Büyüyen panikle daha da katlandı. Sivasspor taraftarları stad kapılarını iterek bir an önce dışarı çıkmak istediler. Ancak bir sorun vardı. Kapılar dışa değil içe doğru açılıyordu. Kapının önünde itişen kalabalık arasında 41 kişi ezilerek ve boğularak hayatını kaybetti. 600 den fazla kişi ise yaralandı. Bu korkunç olayın arkasından Kayserililer ve Sivaslılar birbirlerine düşman kesildiler. Bu düşmanlığı bir nebze olsun yok etmek için Sivas’ı Kayseri’ye bağlayan yola Kayseri caddesi, Kayseri’yi Sivasa bağlayan yola da Sivas caddesi adı verilmiş.

 

KAYNAKÇA

https://normandoors.tumblr.com/ Norman doors hakkında

https://www.innova.com.tr/tr/blog/dijital-donusum-blog/kapi-kolundan-son-kullaniciya-tasarim

https://www.ted.com/talks/don_norman_3_ways_good_design_makes_you_happy?language=tr#t-756169 İnsanları mutlu eden tasarımlar

https://en.wikipedia.org/wiki/Iroquois_Theatre_fire#Fire Iroquois yangını

https://www.youtube.com/watch?v=hSw68usGBSk&feature=emb_logo Futbol felaketi


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SEWOL FACİASI

     16 Nisan 2014 saat 07:30 Güney Kore’de Sewol feribotu ağırlıkta lise öğrencileriyle beraber toplamda 476 kişiyi taşıyordu. Üçüncü kaptan Park Han-kyul ve  dümenci  yani ikinci kaptan Cho Joon-ki dümendeydi. Geminin Maenggol Kanalı'na  girmesine yaklaşık 4 km kalmıştı. Saat 08:20 Üçüncü kaptan,   ikinci kaptana direksiyon sisteminin otomatik pilottan manuel direksiyona geçirmesini söyledi. Çünkü Maenggol Kanalı, bir gemiyi içinden geçirirken aşırı dikkatli olmayı gerektiren güçlü sualtı akıntılarına sahipti. Olay anında koşullar sakindi ve Sewol sıklıkla kullanılan bir rotayı izliyordu. Kanalın farklı bölgeleri sığ suları gibi tehlikelerle doluyken feribotun yolunda şimdilik böyle zorluklar yoktu. Kimilerine göre   ikinci kaptan bu yolu aşmak için yeterinde iyi ve deneyim sahibi değildi. Ancak Kore deniz güvenliği mahkemesi’nin soruşturma raporlarına göre aynı kaptanın farklı gemide birden çok kez bu kanaldan geçtiği belirtiliyordu. Peki gemi kanala yaklaştığı zaman, ik

Süpersonik ses dalgalarıyla orman yangınları sondürülebilir mi?

Ateş pek çok kültürde kutsal sayılır; ışığının beden, ısısının ise ruhu olduğu düşünülürdü. Kimi uygarlıklar ateşe tapındılar. Zerdüştler ateşe, aydınlığa bakılarak ibadet ederler. Çünkü aydınlığın Tanrıları Ahura Mazda’nın fiziksel temsili olduğuna inanırlar. Ortodokslar kutsal Cumartesi günü Kudüs’teki Yeniden Diriliş kilisesinde mucizevi şekilde beliren bir aleve tanık olmak için toplanır. Baharın gelişinde Nevruz ateşi yakılır ve üstünden atlanır. Peki bu ateş nasıl oluşur? Ateşin oluşması için yanabilen bir maddenin tutuşma sıcaklığında oksijen ile temas etmesi gerekir. Yakıt ve oksijen sürekli temas halindeyse yanma sürekli olur. Alevin sönmesi de oksijenin ya da yakıtın yok edilmesi veya sıcaklığın düşürülmesi ile mümkündür. Bir orman yangınının sönmesi için birkaç yöntemimiz vardır. Bunlardan birisi yakıtın tükenmesini beklemektir. Yani tüm orman yok olduğunda yangın sönecektir. Başka bir yöntem ateşin hava ile temasını kesmektir. Bunu da ateşin üzerine su dökerek yapabil

NASA Okyanusları Keşfetmeyi Neden Bıraktı? | Eski haritalardaki canavarlar

     Dünyamızın yüzde 70’i sularla kaplıdır. Kalan %30 luk kısmın yaklaşık %30’u çöl %11’i buz %24’ü ise dağlıktır. Bu durumda insanların Dünya üzerinde normal şartlarda yerleşebileceği yaklaşık %10 alan vardır. Antarktika hariç Dünya’nın neredeyse tüm kıta yüzeyi araştırılmış olsa da okyanuslarımızın sadece %5 lik kısmı keşfedildi ve haritalandı. Bu da demek oluyor ki okyanusların %95i tamamen bilinmezlikten ibaret. Bilinmeyen şeyler genellikle ilgi çekicidir. Çünkü bilinmeyen boşluğu doldurmak insanın hayaline kalmıştır. Okyanusların bu bilinmeyen boşluğunda dans eden deniz kızlarını da hayal edebilirsiniz, devasa bir canavar balina da hayal edebilirsiniz. Büyük keşifler çağı olarak bilinen 1500 lü yıllarda denizciler bilinmeyen sulara yelken açıyorlardı. Bu uçsuz bucaksız sulara yelken açmak o dönemler için cesaret isteyen bir işti. Çünkü bu günkü gibi iletişim imkanlarının olmaması bir yana okyanusların derinliklerinde yaşayan bir canavarla karşılaşabileceklerini düşünürlerdi