Ana içeriğe atla

Unutkan mısın, uykusuz mu? | Neden unuturuz?

 

    Beynimiz tıpkı binlerce raftan oluşan kocaman bir kütüphane gibidir. Günlük hayatta yaşadıklarımızı, öğrendiğimiz konuları ve daha fazlasını doğduğumuz andan beri beynimizdeki bu raflarda saklarız. Tıpkı Inside Out filmindeki gibi. İşte bu saklama gücüne hafıza diğer bir adıyla bellek denir. Bellekte yer alan üç ana süreç vardır. Bunlar kodlama, depolama ve geri alma dır.

Gün içinde belleğimizi çok sık kullanırız. Ancak farkındasınızdır ki hafızamız bizi bazen yanıltabilir. Bazı şeyleri unutabilir veya yanlış hatırlayabiliriz. Bunun sebebi belleğimize aktarılan şeyin ilerlemesi gereken kodlama, depolama ve geri alma sürecindeki “kodlama” anındaki eksikliklerdir. Bazı şeyler düzgün bir şekilde kodlanamayabilir.

Şimdi bu kodlama depolama ve geri alma sürecini biraz açalım. Kodlama: yeni hatıralar oluşması için bilginin kullanılabilir bir forma dönüştürülmesidir.

Belleğe kodlanmış bir bilgiyi kullanmak için ise depodan geri gelmesi gerekir. Buna da geri alma denir. Hani bazen bir şeylerin cevabı dilimizin ucundadır gibi hissederiz, ama hatırlamayız ya. İşte doğru kodlanamamış bilgiyi geri alma sürecinde yaşarız bu sıkıntıyı. Buna Yunanca unutkanlık anlamına gelen “lethe” ve kelime anlamına gelen “logos”  kelimelerinden oluşan lethologica (letolocika) adı verilmiş. Aynı zamanda “lethe” Yunan Mitolojisinde ölü ruhların Dünyadaki anılarını unutmak için su içtiği bir nehrin ismidir.

Her neyse konumuza dönelim.

Kesin kabul görmüş olmasa da belleği özetleyen üç ayrı aşama vardır. 

Bunlar duyusal hafıza, kısa süreli hafıza ve uzun süreli hafızadır.

Duyusal hafıza çok kısa bir süre için saklanır. Bu hafızadaki bilgilerin sadece bir kısmının bir sonraki hafızaya yani kısa süreli hafızaya geçmesine izin veriyoruz.

Aktif bellek olarak bilinen kısa süreli bellek şu an farkında olduğumuz ve üzerinde düşündüğümüz bilgilerdir. Duyusal anlara dikkat etmek kısa süreli bellekte bilgi üretir. Bu bilgilere dikkat etmekte bir sonraki aşamaya, yani uzun süreli belleğe geçer.

Uzun süreli hafızada bilgi, sürekli olarak depolanır. Bu bellekte bilgiler farkındalığımız dışındadır. Ancak yeri geldiği zaman hatırlanması kolaydır. Tabiki tekrar edildiği sürece bu geçerlidir. Tekrar edilmediği taktirde bilgiler tıpkı Riley’in unuttuğu hayali arkadaşı gibi unutulan bilgiler arasında kaybolur.

Unutmak çok yaygın bir olaydır. Ya da akılda tutmak gerçekten meşakkatli bir iştir de diyebiliriz. Tekrar etmezsen unutulur, pekiştirilmezse unutulur, yaşlandıkça beyin hücrelerinin ölmesiyle unutulur... Özetlersek aslında bir çoğunun sebebi, geçen zamandır. Ancak şu da bir gerçektir ki unutma, yeniden eskiye doğrudur. Yani şöyle ki lisede ezberlediğin bir şiiri, ilkokulda ezberlediğin bir şiire kıyasla daha çabuk unutursun. Benim mesela şu an bildiğim ingilizce kelimelerin %80i  orta okulda ingilizce quizinden geçmek için ezberlemiş olduğum kelimeler. Yani zihnim beni yanıltmıyorsa böyle düşünüyorum.

İlber Ortaylı’da “Bir Ömür Nasıl Yaşanır” adlı kitabında sayfa 26 da şöyle demiş:

-        Gençlere hep söylüyorum, 25 yaşına kadar öğrendikleriniz esastır. O yaşlara dek ne okuduysanız, ne dinlediyseniz, ne gördüyseniz geri kalan hayatınızda temel olarak onları kullanacaksınız.

Eğer şu an videomu izleyenler arasında –ki bu genelde 50-100 kişi arasında oluyor- yaşlı kategorisinde değerlendirebilecek takipçim varsa üzülebilir. Ki bunu 50 sene sonra ben de tekrar izleyebilirim. O zaman gelecekteki kendimi ve şu anki yaşı büyükleri de hesaba katarak İlber ortaylı’nın devamında söylediği cümleyi de ekleyim:

-        Tabii söylediklerimi kesinlikle “yaş ilerledikçe iş bitiyor” diye anlamayın. tarihe bakarsanız bir çok şeyi 90 ından sonra başaranları da görürsünüz

Demiş ve örnekler vermiş.

Burdan şu sonucu çıkarabiliriz: yaş ilerledikçe verim azalıyor. O yüzden bir hedefimiz varsa buna gençken kafa yormak daha iyi olur. Çünkü hafızamız daha tazedir.

Konumuza tekrar dönelim. İnsanlar unutuyor, bu normal bir şey. Peki normal olmayacak derece unutmaya başladıysak ve yaşımız ileri değil, yaşam koşullarımız normalse, sağlığımızla alakalı da bir durum söz konusu değilse neden bazen bazı şeyleri yakın bir zamanda gerçekleşmiş olmasına rağmen hatırlamayız?

İnternetten okuduğum kaynaklarda sebepler arasında uyku eksikliği olabileceği yazıyordu. Yeterince uyumamak belki de unutkanlığın en büyük istenilmeyen nedenidir. Ayrıca uyumadan hemen önce ekranlardan gelen ışıklara maruz kalmak uyku bozukluklarına da yol açabilir. Araştırmalar geceleri mavi ve beyaz ışık yayan ekranlar beynimizin vücudumuza gece olduğunu söyleyen bir hormon olan melatonin salgılanmasını engellediğini göstermiştir. Bu durumu bir nebze engellemek için mavi ekran filtreleri kullanılabilir. Ama mümkünse yatmadan bir saat önce ekranlardan uzaklaşmak uykunuzun yükünü hafifletebilir. Güzel bir uyku da hafızamızı ve bilişsel yetenekleri verimli şekilde kullanmamızı sağlar.

Aile içinde çocuklar ve aileler arasında tartışmalar olur. Mesela çocuklar tableti bırakmak istemez, aileler de tableti sınırlamak ister. Yani büyükler bir şeylerin farkına olduğu için çocuğun kötü etkilenmesini önlemek ister. İşte şimdiki tableti elinden bırakmayan bu kuşak, büyüyüp çocuk sahibi olduğunda muhtemelen çocuklarının elindeki teknolojik cihaza sınır getirmek isteyecekler, ama bu sefer de o zamanın yeni kuşağı buna karşı çıkacak. Sürekli benzer muhabbetler dönecek küçükler büyüdükçe “şimdiki aklım olsaydı” diye başlayacak. Tıpkı şimdiki büyükler gibi. Zaten ne demişler: Gençler bilse, ihtiyarlar yapabilse.

 

 

KAYNAKÇA

https://www.turkcebilgi.com/lethe#post lethe nehri

https://www.verywellmind.com/what-is-memory-2795006 bellek nedir

https://www.psikolojibilimi.gen.tr/unutma-nedir-unutmanin-nedenleri-nelerdir/ unutmanın nedenleri

https://www.health.harvard.edu/blog/7-common-causes-of-forgetfulness-201302225923 unutkanlığın 7 yaygın nedeni

https://www.careersindepth.com/post/are-smartphones-making-us-less-smart#:~:text=have%20shown%20that%20being mavi beyaz ışığa maruz kalmanın...

https://www.businessinsider.com/why-its-bad-to-use-your-phone-before-bed-2015-7?r=US&IR=T geceleri ekrana bakmayı bıraktığımda olanlar şunlar (kişisel deney)

https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0003687012001159

 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SEWOL FACİASI

     16 Nisan 2014 saat 07:30 Güney Kore’de Sewol feribotu ağırlıkta lise öğrencileriyle beraber toplamda 476 kişiyi taşıyordu. Üçüncü kaptan Park Han-kyul ve  dümenci  yani ikinci kaptan Cho Joon-ki dümendeydi. Geminin Maenggol Kanalı'na  girmesine yaklaşık 4 km kalmıştı. Saat 08:20 Üçüncü kaptan,   ikinci kaptana direksiyon sisteminin otomatik pilottan manuel direksiyona geçirmesini söyledi. Çünkü Maenggol Kanalı, bir gemiyi içinden geçirirken aşırı dikkatli olmayı gerektiren güçlü sualtı akıntılarına sahipti. Olay anında koşullar sakindi ve Sewol sıklıkla kullanılan bir rotayı izliyordu. Kanalın farklı bölgeleri sığ suları gibi tehlikelerle doluyken feribotun yolunda şimdilik böyle zorluklar yoktu. Kimilerine göre   ikinci kaptan bu yolu aşmak için yeterinde iyi ve deneyim sahibi değildi. Ancak Kore deniz güvenliği mahkemesi’nin soruşturma raporlarına göre aynı kaptanın farklı gemide birden çok kez bu kanaldan geçtiği belirtiliyordu. Peki gemi kanala yaklaştığı zaman, ik

Süpersonik ses dalgalarıyla orman yangınları sondürülebilir mi?

Ateş pek çok kültürde kutsal sayılır; ışığının beden, ısısının ise ruhu olduğu düşünülürdü. Kimi uygarlıklar ateşe tapındılar. Zerdüştler ateşe, aydınlığa bakılarak ibadet ederler. Çünkü aydınlığın Tanrıları Ahura Mazda’nın fiziksel temsili olduğuna inanırlar. Ortodokslar kutsal Cumartesi günü Kudüs’teki Yeniden Diriliş kilisesinde mucizevi şekilde beliren bir aleve tanık olmak için toplanır. Baharın gelişinde Nevruz ateşi yakılır ve üstünden atlanır. Peki bu ateş nasıl oluşur? Ateşin oluşması için yanabilen bir maddenin tutuşma sıcaklığında oksijen ile temas etmesi gerekir. Yakıt ve oksijen sürekli temas halindeyse yanma sürekli olur. Alevin sönmesi de oksijenin ya da yakıtın yok edilmesi veya sıcaklığın düşürülmesi ile mümkündür. Bir orman yangınının sönmesi için birkaç yöntemimiz vardır. Bunlardan birisi yakıtın tükenmesini beklemektir. Yani tüm orman yok olduğunda yangın sönecektir. Başka bir yöntem ateşin hava ile temasını kesmektir. Bunu da ateşin üzerine su dökerek yapabil

NASA Okyanusları Keşfetmeyi Neden Bıraktı? | Eski haritalardaki canavarlar

     Dünyamızın yüzde 70’i sularla kaplıdır. Kalan %30 luk kısmın yaklaşık %30’u çöl %11’i buz %24’ü ise dağlıktır. Bu durumda insanların Dünya üzerinde normal şartlarda yerleşebileceği yaklaşık %10 alan vardır. Antarktika hariç Dünya’nın neredeyse tüm kıta yüzeyi araştırılmış olsa da okyanuslarımızın sadece %5 lik kısmı keşfedildi ve haritalandı. Bu da demek oluyor ki okyanusların %95i tamamen bilinmezlikten ibaret. Bilinmeyen şeyler genellikle ilgi çekicidir. Çünkü bilinmeyen boşluğu doldurmak insanın hayaline kalmıştır. Okyanusların bu bilinmeyen boşluğunda dans eden deniz kızlarını da hayal edebilirsiniz, devasa bir canavar balina da hayal edebilirsiniz. Büyük keşifler çağı olarak bilinen 1500 lü yıllarda denizciler bilinmeyen sulara yelken açıyorlardı. Bu uçsuz bucaksız sulara yelken açmak o dönemler için cesaret isteyen bir işti. Çünkü bu günkü gibi iletişim imkanlarının olmaması bir yana okyanusların derinliklerinde yaşayan bir canavarla karşılaşabileceklerini düşünürlerdi