Ana içeriğe atla

Savunmasız kaldığında insanlar vahşileşebilir. | SUKU & Ritim 0

 



Geçtiğimiz günlerde bir videoya denk geldim. Tolga Özuygur YouTube kanalında bir bitkiyi internetten herkesin sulayabileceği bir sistem yaptığı video paylaşmış. Yani bitkiyi internete bağlamış gibi bir şey olmuş. Sistem sadece bitkiyi sulamanızı sağlamıyor, toprağının nemini ölçen bir cihaza da bağlı. Bitki fazla sulanırsa suyun buharlaşma hızını artırmak için üzerine bir fan bağlanmış. Bu fan toprağın nemini bir nebze olsun azaltmaya yarıyor. Bu bitki dediğim gibi internete bağlı bir canlı. Binlerce insan bu bitkiyi Discord aracılığıyla saksıya yerleştirilmiş cihaz sayesinde belirlenen komutları sohbet bölümüne yazarak sulayabiliyor. Sudaki nem oranını öğrenebiliyor. Hatta yine Discord üzerinden bu bitkinin anlık olarak fotoğrafını çekip durumunu görebiliyoruz. Suku adı verilen bu bitkinin içinde bulunduğu deneyin amacı ise SUKU’yu yaşatmak. Saksısının fazla suyu atması için altında delikleri yok. Çünkü fazla sulanırsa fazla sulanması amaçlanmış zaten. Seçilen bitki ise ne susuzluğa dayanabiliyor ne de fazla suda hayatta kalabiliyor. O yüzden güzel bir seçim olmuş.

Peki sizce insanlar Suku’nun yaşamasına izin verecekler mi? Yoksa onu fazla sulayıp ya da hiç sulamayıp ölmesine mi sebep olacaklar? Aslında bu deneyde bireysellikten çok işbirliği önemli. Çünkü organize olunmazsa verilecek bir damla su ile onu öldüremez veya yaşatamazlar.

Bu deneyi hazırlarken nerden ilham alındı nasıl düşünüldü bilmiyorum ama bu deney benim aklıma bir başka olayı getirdi.

Ritim 0 deneyi. 1970 li yıllarda bir Sırp performans sanatçısı olan Marina Abramović sıra dışı bir şey denedi. Üstünde 72 nesne bulunan bir masa hazırladı. Masada şeker, bal, gül gibi nesneler bulunurken aynı zamanda bıçak, makas hatta silah gibi yaralayıcı ve tehlikeli nesneler de bulunuyordu.

Marina bu masanın karşısına geçerek kendisini izleyicilere deneysel bir nesne olarak sundu. Kendisine 6 saat içerisinde masadaki nesneler ile yapılacak her türlü şeye razı olduğunu belirtti. Bu 6 saat içerisinde yapılan hiçbir şeyden hiçkimse hiçbir zaman sorumlu olmayacaktı. Herkes istediğini yapmakta özgürdü.

Performansın başında izleyiciler sanatçıya gül verdiler. Dokundular, öptüler. Fakat zaman geçtikçe izyeliciler daha farklı şeyler yapmaya başladılar. Kucaklayıp sağa sola taşıdılar. Giysileri makasla kesildi hatta giysilerini çıkardılar. İnsanlar vücuduna yazılar yazmaya, karnına gül dikenlerini batırmaya başladılar. Birisi boğazını yaraladı ve boynundan kan içti. Kimileri gögüslerine elledi.

Aslında bu davranışların kötülüğe dönüşme sebebi, işbirliği idi. Birbirlerinden cesaret alan insanlar kötülük yapıyorlardı.

Peki Hiç mi iyi insan yokmuş? Aslında varlar ama işbirliğine biraz geç kalmışlardı. Tüm bu olaylar yaşanırken Marina hiç kımıldamamış ve hiç konuşmamış, sadece gözyaşları akmıştı. Onun gözyaşlarını silen de oldu.

Bir süre sonra birisi dolu silahı Marina’nın eline tutuşturdu, parmağını tetiğe koydu ve boynuna doğrulttu. Bu noktada ise Abramoviç’i korumak isteyenler ve ona daha fazla zarar vermek isteyenler arasında tartışma çıktı.

6 saat sonra performans son bulduğunda Abramoviç seyircilere doğru yürümeye başladı. Abramoviç’in yorumuna göre herkes kendisiyle yüzleşmek istemediği için kaçmıştı.

İnsan özünde iyi midir kötü müdür kesin bişey söylemek pek mümkün değil. Bununla ilgili tarihte pek çok insan pek çok farklı görüş içerisindedir. Agustinus tüm insanların bencil doğduklarını ve yalnızca ilahi mücadelenin gücüyle bundan kurtulunabileceğini savunurken Hobbes insanların vahşice benmerkezci oluşunu ve bundan kurtuluşun medeni hukukun sosyal sözleşmesi yoluyla olacağını savundu. Rousseau ise insanların iyi doğduklarını, içgüdüsel olarak başkalarının refahı ile ilgilendiklerini savundu. Belki de yanlış terimler kullanıyoruzdur. İnsanlar ne iyidir ne de kötü. Sadece işbirlikçiyizdir. Bu sorunun cevabını kesin olarak söylemek mümkün değildir. Belki insan olarak doğuştan iyi veya değilizdir. İnsan doğası onu iyi ve kötüye yerleştirmek için fazlasıyla karmaşıktır. Ancak şu bir gerçektir ki hepimizin iyilik yapma kapasitesi vardır. Doğuştan iyi ya da kötü olmamıza bakılmaksızın iyi için bir potansiyele sahibiz ve bu iyiliğe erişmek, yine bizim elimizde.


KAYNAKÇA

https://www.scientificamerican.com/article/scientists-probe-human-nature-and-discover-we-are-good-after-all/  Bilim İnsanları İnsan Doğasını Araştırıyor ve Sonuçta İyi Olduğumuzu Keşfediyor

https://www.youtube.com/watch?v=xTBkbseXfOQ Marina Abramovic "Rhythm 0" (1974) performansında

https://www.tarihiolaylar.com/tarihi-olaylar/rhythm-0-125

https://partiallyexaminedlife.com/2016/10/04/rhythm-0-marina-abramovic-and-freudian-ambivalence/  Ritim 0, Marina Abramović ve Freudyen Kararsızlık

https://saltonline.org/tr/738/rhythm-0-marina-abramovic RHYTHM 0
MARINA ABRAMOVIĆ

https://www.youtube.com/watch?v=9j11WzRvX5A&t=2s İnternetten sizin suladığınız bitki - Yaşatmayı başarabilecek misiniz? (Tolga Özuygur)

 

 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SEWOL FACİASI

     16 Nisan 2014 saat 07:30 Güney Kore’de Sewol feribotu ağırlıkta lise öğrencileriyle beraber toplamda 476 kişiyi taşıyordu. Üçüncü kaptan Park Han-kyul ve  dümenci  yani ikinci kaptan Cho Joon-ki dümendeydi. Geminin Maenggol Kanalı'na  girmesine yaklaşık 4 km kalmıştı. Saat 08:20 Üçüncü kaptan,   ikinci kaptana direksiyon sisteminin otomatik pilottan manuel direksiyona geçirmesini söyledi. Çünkü Maenggol Kanalı, bir gemiyi içinden geçirirken aşırı dikkatli olmayı gerektiren güçlü sualtı akıntılarına sahipti. Olay anında koşullar sakindi ve Sewol sıklıkla kullanılan bir rotayı izliyordu. Kanalın farklı bölgeleri sığ suları gibi tehlikelerle doluyken feribotun yolunda şimdilik böyle zorluklar yoktu. Kimilerine göre   ikinci kaptan bu yolu aşmak için yeterinde iyi ve deneyim sahibi değildi. Ancak Kore deniz güvenliği mahkemesi’nin soruşturma raporlarına göre aynı kaptanın farklı gemide birden çok kez bu kanaldan geçtiği belirtiliyordu. Peki gemi kanala yaklaştığı zaman, ik

Süpersonik ses dalgalarıyla orman yangınları sondürülebilir mi?

Ateş pek çok kültürde kutsal sayılır; ışığının beden, ısısının ise ruhu olduğu düşünülürdü. Kimi uygarlıklar ateşe tapındılar. Zerdüştler ateşe, aydınlığa bakılarak ibadet ederler. Çünkü aydınlığın Tanrıları Ahura Mazda’nın fiziksel temsili olduğuna inanırlar. Ortodokslar kutsal Cumartesi günü Kudüs’teki Yeniden Diriliş kilisesinde mucizevi şekilde beliren bir aleve tanık olmak için toplanır. Baharın gelişinde Nevruz ateşi yakılır ve üstünden atlanır. Peki bu ateş nasıl oluşur? Ateşin oluşması için yanabilen bir maddenin tutuşma sıcaklığında oksijen ile temas etmesi gerekir. Yakıt ve oksijen sürekli temas halindeyse yanma sürekli olur. Alevin sönmesi de oksijenin ya da yakıtın yok edilmesi veya sıcaklığın düşürülmesi ile mümkündür. Bir orman yangınının sönmesi için birkaç yöntemimiz vardır. Bunlardan birisi yakıtın tükenmesini beklemektir. Yani tüm orman yok olduğunda yangın sönecektir. Başka bir yöntem ateşin hava ile temasını kesmektir. Bunu da ateşin üzerine su dökerek yapabil

NASA Okyanusları Keşfetmeyi Neden Bıraktı? | Eski haritalardaki canavarlar

     Dünyamızın yüzde 70’i sularla kaplıdır. Kalan %30 luk kısmın yaklaşık %30’u çöl %11’i buz %24’ü ise dağlıktır. Bu durumda insanların Dünya üzerinde normal şartlarda yerleşebileceği yaklaşık %10 alan vardır. Antarktika hariç Dünya’nın neredeyse tüm kıta yüzeyi araştırılmış olsa da okyanuslarımızın sadece %5 lik kısmı keşfedildi ve haritalandı. Bu da demek oluyor ki okyanusların %95i tamamen bilinmezlikten ibaret. Bilinmeyen şeyler genellikle ilgi çekicidir. Çünkü bilinmeyen boşluğu doldurmak insanın hayaline kalmıştır. Okyanusların bu bilinmeyen boşluğunda dans eden deniz kızlarını da hayal edebilirsiniz, devasa bir canavar balina da hayal edebilirsiniz. Büyük keşifler çağı olarak bilinen 1500 lü yıllarda denizciler bilinmeyen sulara yelken açıyorlardı. Bu uçsuz bucaksız sulara yelken açmak o dönemler için cesaret isteyen bir işti. Çünkü bu günkü gibi iletişim imkanlarının olmaması bir yana okyanusların derinliklerinde yaşayan bir canavarla karşılaşabileceklerini düşünürlerdi