Ana içeriğe atla

Uzaylıları biz bulamıyor olabilir miyiz?


    Evrende yanlız mıyız? Bilmem.

Peki şöyle sorayım. Bilinen evrende yalnız mıyız? Evet. Biz Dünyalılar bu güne kadar uzaylıların varlığına ilişkin hiçbir kanıt bulamadık. Peki bu koskoca uçsuz bucaksız evrende gerçekten yanlız olduğumuza inanıyor musunuz? Evren o kadar büyük ki dünyadaki kum tanelerinden daha fazla yıldızın olduğu bir boşluk bir uzay.

Evet evrendeki yıldızların sayısı, dünyadaki kum taneciklerinin sayısından daha fazla. Bunu ben demiyorum. 2013 yılında uzaya fırlatılan Gaia adında bir uzay gözlemevinden elde edilen sonuçlara göre bu hesaplanıyor.

Dünyadaki kum tanelerini düşünün. O kocaman çölleri, sahilleri düşünün. Sonra bir de evreni düşünün. Ve bu sadece evrendeki yıldızların sayısı. Bu yıldızların çevresinde dönen bikaç tane gezegen olsa. Bu gezegenlerin içerisinde bir tane bile yaşam belirtisi bulamaz mıyız? Belki bulunabilir. Peki şöyle sorayım: bilinen evrende keşfettiğimiz gezegenlerin hiçbirisinde yaşam belirtisine rastlamadık mı? Hayır.

Bu güne kadar varlığı onaylanmış tam 4324 gezegen keşfedildi. 5708 tane de gezegen olmaya aday gezegenler var yani doğruluğu henüz kanıtlanamayan. NASA’nın internet sitesinde bu bilgilere ulaşabileceğiniz sürekli güncellenen bir bölüm mevcut. Peki uzaylılar gerçekten yok mu? Gerçekten bu koca evrende sadece biz bize miyiz?

Şöyle hiç düşündünüz mü? Ya evrende yalnız değilsek ama bizim başka yerdeki yaşamı belirleyebilme kabiliyetimizde bir sorun varsa?

İnsanlar uzay araçlarını tasarlıyorlar kameralar ve sensörlerle gözlem yapıyorlar ancak elde edilen sonuçları deneyebileceğimiz bir gezegen yok. Kalibrasyon testi yapabileceğimiz bir başka dünya yok. Yani bunu şöyle düşünün odaya bir apmül alıyorsunuz ama almadan önce çalışıp çalışmadığını deneyemiyorsunuz. Belki de çalışmıyor. Bu olabilir mi?

Aslında bu durum 8 aralık 1990’a kadar bilinmiyordu. Ancak 8 aralık günü uzayda kendi varlığımızı saptayıp saptayamayacağımızı görmeyi denedik. Galileo isimli NASA uzay aracı, Jüpiteri keşfetmek için tasarlanmış bir uzay aracıdır. Bu uzay aracının Jüpitere varması için bir kez Venüs’ün ve iki kez de Dünya’nın yakınından geçmesi ve bu iki gezegenin yerçekimiyle hızlanması gerekiyordu. Galileo uzay aracının yörüngesindeki bu zorunluluk bize ilk kez Dünya gezegenine bir uzaylı perspektifinden bakma olanağı verdi. Oksijenli bir atmosferin, suyun, bulutların, okyanusların, kutup buzlarının, yaşamın ve zekanın varlığının sonucunu Galileo’yla ortaya çıkarabildik.

Galileo’yla Dünyadaki yaşamı saptamamız, başka gezegenlerde yaşam bulamadığımızda bu olumsuz sonucun anlamlı olduğu konusunda güvenimizi arttırıyor. Fark ettiyseniz  zaten kendi biyoloji türümüzü aramıyoruz. Yaşam belirtisi arıyoruz. Örneğin yaygın halde bulunan herhangi bir fotosentez pigmenti ya da atmosferin geri kalanıyla dengeyi büyük ölçüde bozan herhangi bir gaz, yüzeye verilmiş herhangi birçok geometrik biçim, gece yarıküresinde herhangi bir sürekli ışık gruplaşması ya da astrofiziksel olmayan herhangi bir radyo emisyon kaynağı bizlere yaşamın varlığını gösterecektir.

Aslında Evrende bizlerden başka yaşam olup olmadığı tartışması yıllardır süregelen bir tartışmadır. Yeterli büyüklük ve olasılığa rağmen uzaylıların olmamasına ihtimal vermezken, bu zamana kadar uzaylılarla ilgili hiçbir kanıt bulamama paradoksu içerisindeyiz. Bu paradoksa Fermi Paradoksu deniyor. Yani şöyle de açıklayabilirim: Evrenin bilinen büyüklüğü ve yaşı, teknolojik açıdan gelişmiş birçok Dünya dışı uygarlığın var olmasını gerektirir.  Ama bu hipotezi destekleyen hiçbir kanıt bulunamamıştır.

Bu paradoksun ürettiği farklı ve heyecanlı, bilim kurgu filmlerini andıran hipotezleri var. Bunları isterseniz internetten kendiniz okuyabilirsiniz ama benim en çok ilgimi çeken bikaç hipotezinden sizlere bahsetmek istiyorum.

Çok Uzağız
Dünyamız aslında Evrende diğer yaşamlardan çok uzakta, kendi çapında bir gezegendir. Yani Dünyamız o kadar uzak bir noktada ki diğer yaşamlar gelip bizlere kendini tanıtmaya bile uğraşmıyorlar. Çünkü çok uzağız.

Algılayamıyoruz
Diyelim ki odanızda bir sinek var. Bu sinek cama kafasını vurup duruyor. Hadi bakalım sineğe orada bir cam olduğunu ve çıkması için önce pencereyi açması gerektiğini anlatın. Bunu bir sinek algılayabilir mi? Camın yanına oturup sineğe bunu anlatmaya çalışsanız bile bunu algılayamayacaktır. Dolayısıyla bu örnekten yola çıkarak belki de Dünya dışında daha gelişmiş yaşam formları vardır ama biz algılayamıyoruzdur.

Teknolojik tekillik
İnsanlığa ait matematik, lisan, iletişim yeteneği gibi kavramlar Dünya dışı canlılar için anlamsız olabilir. Hatta belki de Bu fiziksel evreni bırakıp alternatif başka bir evrene geçmiş olabilirler.

Aslında bence Evrende tek başımızayız demek için erken çünkü aramaya daha yeni başladık. Belki yaşam bir yerlerde gizleniyordur. Belki evren, akıllı varlıklarla doludur. Mevcut bilgilerle konuşursak Dünya şu an benzersiz. Bu güne kadar Dünya dışındaki bir gezegende tek bir uygarlık bulmak bir yana dursun, tek bir mikrobun varlığı bile bulunamadı. Belki farklı yaşamları hiç bulamayacağız, belki bu paradoks hiç çözülemeyecek. Ancak şimdilik bildiğimiz tek bişey var. Bilinen evrende bu soluk mavi noktada yapayalnızız. 


KAYNAKÇA

https://www.bbc.com/turkce/haberler-44937512  Dünya'daki kum tanesi sayısından fazla mı?

https://en.wikipedia.org/wiki/Gaia_(spacecraft) Gaia (uzay aracı)

https://exoplanets.nasa.gov/discovery/exoplanet-catalog/ Gezegen keşif tablosu NASA

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SEWOL FACİASI

     16 Nisan 2014 saat 07:30 Güney Kore’de Sewol feribotu ağırlıkta lise öğrencileriyle beraber toplamda 476 kişiyi taşıyordu. Üçüncü kaptan Park Han-kyul ve  dümenci  yani ikinci kaptan Cho Joon-ki dümendeydi. Geminin Maenggol Kanalı'na  girmesine yaklaşık 4 km kalmıştı. Saat 08:20 Üçüncü kaptan,   ikinci kaptana direksiyon sisteminin otomatik pilottan manuel direksiyona geçirmesini söyledi. Çünkü Maenggol Kanalı, bir gemiyi içinden geçirirken aşırı dikkatli olmayı gerektiren güçlü sualtı akıntılarına sahipti. Olay anında koşullar sakindi ve Sewol sıklıkla kullanılan bir rotayı izliyordu. Kanalın farklı bölgeleri sığ suları gibi tehlikelerle doluyken feribotun yolunda şimdilik böyle zorluklar yoktu. Kimilerine göre   ikinci kaptan bu yolu aşmak için yeterinde iyi ve deneyim sahibi değildi. Ancak Kore deniz güvenliği mahkemesi’nin soruşturma raporlarına göre aynı kaptanın farklı gemide birden çok kez bu kanaldan geçtiği belirtiliyordu. Peki gemi kanala yaklaştığı zaman, ik

Süpersonik ses dalgalarıyla orman yangınları sondürülebilir mi?

Ateş pek çok kültürde kutsal sayılır; ışığının beden, ısısının ise ruhu olduğu düşünülürdü. Kimi uygarlıklar ateşe tapındılar. Zerdüştler ateşe, aydınlığa bakılarak ibadet ederler. Çünkü aydınlığın Tanrıları Ahura Mazda’nın fiziksel temsili olduğuna inanırlar. Ortodokslar kutsal Cumartesi günü Kudüs’teki Yeniden Diriliş kilisesinde mucizevi şekilde beliren bir aleve tanık olmak için toplanır. Baharın gelişinde Nevruz ateşi yakılır ve üstünden atlanır. Peki bu ateş nasıl oluşur? Ateşin oluşması için yanabilen bir maddenin tutuşma sıcaklığında oksijen ile temas etmesi gerekir. Yakıt ve oksijen sürekli temas halindeyse yanma sürekli olur. Alevin sönmesi de oksijenin ya da yakıtın yok edilmesi veya sıcaklığın düşürülmesi ile mümkündür. Bir orman yangınının sönmesi için birkaç yöntemimiz vardır. Bunlardan birisi yakıtın tükenmesini beklemektir. Yani tüm orman yok olduğunda yangın sönecektir. Başka bir yöntem ateşin hava ile temasını kesmektir. Bunu da ateşin üzerine su dökerek yapabil

NASA Okyanusları Keşfetmeyi Neden Bıraktı? | Eski haritalardaki canavarlar

     Dünyamızın yüzde 70’i sularla kaplıdır. Kalan %30 luk kısmın yaklaşık %30’u çöl %11’i buz %24’ü ise dağlıktır. Bu durumda insanların Dünya üzerinde normal şartlarda yerleşebileceği yaklaşık %10 alan vardır. Antarktika hariç Dünya’nın neredeyse tüm kıta yüzeyi araştırılmış olsa da okyanuslarımızın sadece %5 lik kısmı keşfedildi ve haritalandı. Bu da demek oluyor ki okyanusların %95i tamamen bilinmezlikten ibaret. Bilinmeyen şeyler genellikle ilgi çekicidir. Çünkü bilinmeyen boşluğu doldurmak insanın hayaline kalmıştır. Okyanusların bu bilinmeyen boşluğunda dans eden deniz kızlarını da hayal edebilirsiniz, devasa bir canavar balina da hayal edebilirsiniz. Büyük keşifler çağı olarak bilinen 1500 lü yıllarda denizciler bilinmeyen sulara yelken açıyorlardı. Bu uçsuz bucaksız sulara yelken açmak o dönemler için cesaret isteyen bir işti. Çünkü bu günkü gibi iletişim imkanlarının olmaması bir yana okyanusların derinliklerinde yaşayan bir canavarla karşılaşabileceklerini düşünürlerdi