Ana içeriğe atla

NASANIN AKLINA GELSEYDİ... $1.000.000 BOŞA GİTTİ!

 


Basit bir problemi çözmek için şimdiye kadar yapılmış en karmaşık icat nedir diye sorsam, aklınıza neler gelir? Şöyle biraz bir düşünün. Ben de o sırada size bir hikaye anlatayım.

Bir gün bir öğretmen öğrencilerine kendi aralarında kağıttan uçak uçurma müsabakası yaptırmaya karar vermiş. Kağıttan uçak herhangi bir şekilde yapılabilirmiş. Amaç ise uçağı en uzağa uçurmakmış. Uçağını yapan öğrenci başlangıç çizgisine geliyor ve uçağını uçuruyormuş. Kimileri katlama çizgilerini tırnaklarıyla ezerek uçağının keskinliğini artırıyor, kimileri de kanatların açıklığına daha fazla yoğunlaşıyormuş. Bir çocuk elindeki kağıdı diğer arkadaşları gibi katlamıyormuş. Onu gören arkadaşları kağıda “uçak şekli” veremediğini düşünerek alay etmişler. Bir süre sora aynı çocuk elindeki taze kağıdı alarak başlangıç çizgisine yönelmiş. Kağıdı avuçları arasında buruşturmuş ve fırlatmış. Bu yaptığı sıradışı uçak sayesinde sınıf arkadaşlarını kolaylıkla yenmiş.

Bu hikayeyi sosyal medyada okudum. Yaşanmış bir olay mıdır bilmem ama aklıma Neitzche’nin akıl hocası Schopenhauer’un şu sözü geldi: Yetenek, kimsenin vuramadığı hedefi vurur, deha ise kimsenin göremediğini.

Aslında çok basit bir problemi yani kağıdın yükselmesini sağlamak için bu güne kadar yaptığımız kağıttan uçaklar fazlasıyla karmaşık. Çünkü bizim öğrendiğimiz bir kağıttan uçak modeli var. Eğer bu şekle biraz daha farklı bakarsak, belki daha işlevsel ve daha kolay yapılabilir bir hale getirilebilir.

Size bir örnek daha vereyim. Hayalet uzuv terimini muhtemelen duymuşsunuzdur. Bir kaza veya savaş sonrası veya her ne şekildeyse bir şekilde bi uzvunu kaybeden insanlarda görülen bir rahatsızlık. Peki nasıl felçli bir hayalet kol olabilir?

Örneğin birisinin bir kaza dan sonra kollarını destekleyen sinirlerinin koptuğunu düşünelim. Kol aslında felç oldu. Yani hala beden üzerinde ancak hareket ettirilemiyor. Kol kesilmemişken ama felçli haldeyken beyin kola kımıldamasını söyler. Kol ise bunu reddeder. Kıpırdamaz. Bu durum beyin ağında karmaşa yaratıyor ve buna öğrenilmiş felç deniliyor. Beyin kıpırdatamadığı bu kolun felçli olduğunu öğreniyor. Ardından kol kesildiği zaman öğrenilmiş felçlilik durumu beden algısına taşınıyor. Bu durumda olmayan kola kramplar girebiliyor veya kaşınmalar olabiliyor.

Peki bu hastalara nasıl yardım edilebilir? Olmayan koldaki kramp ağrıları nasıl dindirilebilir? Kramp giren yeri biraz esneterek rahatlatabiliriz. Yani olmayan kolu esnetmemiz ve rahatlatmamız gerekiyor. Ne yapabiliriz? Şöyle bir düşünelim:

-          Beyin ağına özel bilgisayarlar aracılığıyla bağlanarak olmayan kolun aslında hareket ediyormuş gibi algılanmasını sağlayabiliriz.

-          Yeni bir biyonik kol alarak beynimizle bağlantısını sağlar ve biyonik kolun hareket etmesiyle krampları engelleyebiliriz.

-          Sanal gerçeklik yardımıyla bedenimizin komple bir kopyasını çıkararak ağrı hissettiğimizde sanal gerçekliğe koşabiliriz.

Peki bunlardan birisinin bile ne kadar uğraştırıcı ve pahalı olacağını düşündünüz mü? Ünlü bir nörolog olan Vilayanur Ramachandran hayalet uzuvlar için bir teknoloji geliştirdi. Ayna kutusu dediği bir çeşit kutu icat etti. Hem de 3 dolara.



Aslında farklı düşünme yeteneği veya becerisi, genel olarak hayatımızı kolaylaştırabilir. Hani Henry Ford’un sözü diye bilinen bir söz var ya “insanlara ne istediklerini sorsaydım daha hızlı giden at üretirdim” diye. Gerçekten sadece var olan şeyler üzerinden düşünüyoruz. Sıfırdan düşünemiyoruz.

hatta bazen var olanın üzerinde bile düşünmüyoruz. Aslında biraz farklı düşünmek işleri daha kolaylaştırıcı olabilir. Birazdan size kendi düşünüp tasarladığım bir makineyi göstermek istiyorum. Öyle çok karmaşık ve büyük bir makine değil. Küçük ve iş gören bir makine.

Çalıştığım yerde uzun süredir lahana turşusu doğruyoruz. Bu hem çok zaman alıyor hem de bilek yoruyordu. Ardından internete Lahana doğrama makinesi yazarak arattım ve bir makine buldum. Bunu youtubeden aratarak makineyi siz de görebilirsiniz. Kocaman bir makine. İçerisine doğru bir bant hareket ediyor. Bandın üzerine lahanayı koyuyorsun makinenin içerisine giren lahana küp şeklinde doğranmış olarak diğer tarafından çıkıyor. Mail atarak fiyat sordum ve 20.000 tl civarı bir fiyat aldım. Ardından kendim düşünmeye başladım yaklaşık iki buçuk aylık bir çalışmadan sonra bu görmüş olduğunuz küçük makineyi tasarladım.



 Aslında tasarımı daha tam bitmedi denilebilir. ufak eklemelerle daha güvenli bir makine haline getirilebilir. Kısacası özgün ve farklı düşünebilmek, insanı büyük masraflardan uzak tutabilir ve işleri daha kolay hale getirebilir. Tabiki bu söylediğim her zaman için geçerli değil.

Nasanın bir milyon dolara yaptırdığı uzay kalemi söylentilerini daha önce duydunuz mu bilmiyorum. Hikaye şöyle: Uzay yarışı sırasında NASA’nın yerçekimsiz bir ortamda yazı yazabilen bir kaleme ihtiyacı vardı. Çünkü yerçekimsiz ortamda kalemin mürekkebi, kalemin ucunda birikmiyor ve yazı yazılamıyordu. Bu yüzden özel olarak tasarlanmış bir uzay kalemine bir milyon dolarlar harcadılar. Ruslar ise kurşun kalem kullandı.

Fakat bu hikaye doğru değil. Aslında NASA da ilk insanlı uzay uçuş görevlerinde kurşun kalemleri kullanmıştır. Mesela NASA nın Apollo projesinden bir önceki proje olan Gemini projesinde Astronotlar kurşun kalem kullanmışlar. Ancak kurşun kalemin yapısında kullanılan grafit yanıcı bir madde olduğu için kil ile karıştırılarak bu risk indirgenmiş. Grafit’in yanıcı olma özelliğinin yanı sıra iletken olma özelliği de vardır. Yazı yazdıkça etrafa dağılan grafit tozları, elektriksel devreler için büyük sorunlar yaratabilirdi. Sonuç olarak bir uzay kalemine ihtiyaç vardı. NASA’dan tamamen bağımsız olan ancak Nasanın ihtiyaçları göz önüne alınarak hazırlanmış olan kalem, Fisher Space Pen şirketi tarafından NASA’ya sunuldu. 




Yani aslında bir milyon dolarlık yatırım yapan nasa değil, bu şirketti. O dönem Basında çıkan haberlerde Apollo projesi için Fisher şirketinden tanesi 6 dolardan 400 adet kalem alındığı belgelenmiş. Hatta Sovyetler birliği de aynı şirketten aynı kalemi aldığı için Nasa’nın da %40 indirimli olarak yani yaklaşık iki buçuk dolardan alındığına dair yazan internet siteleri de var ancak nasanın kendi sitesinde böyle bir bilgiye denk gelmedim.

Yani sonuç olarak basit problemleri çözmek için karmaşık ve zor yollardan gitmek gerekmiyor. Önce sorun varsa aramalı, bulmalı ve o soruna göre farklı çözüm yolları üretmeliyiz. Bu sorun uzayda yazması gereken bir kalem gibi gösterişli bir sorun da olabilir, lahana turşusu doğramak için gereken ve pekte havalı olmayan bir sorun da olabilir. Ama bu önemli değil. Çünkü sorun, sorundur. Hayatta mutlaka karşımıza sorunlar çıkacaktır. Bu sorunları elbette çözmemiz gerekir ama önce kendimizi çözmemiz gerekir. Oğuz Atay’ın da dediği gibi:

-          Kendini çözemeyen kişi, kendi dışında hiçbir sorunu çözemez.




 KAYNAKÇA

https://www.ted.com/talks/vilayanur_ramachandran_on_your_mind/transcript?source=tumblr&language=tr#t-1160388  (12.20dk)

(https://history.nasa.gov/spacepen.html

http://www.spaceflownartifacts.com/flown_writing_instruments.html Uzay kalemleri

https://en.wikipedia.org/wiki/Writing_in_space uzay kalemleri wikipedi

https://bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/uzayda-kullanilabilen-tukenmez-kalemlere-neden-ihtiyac-duyuldu

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SEWOL FACİASI

     16 Nisan 2014 saat 07:30 Güney Kore’de Sewol feribotu ağırlıkta lise öğrencileriyle beraber toplamda 476 kişiyi taşıyordu. Üçüncü kaptan Park Han-kyul ve  dümenci  yani ikinci kaptan Cho Joon-ki dümendeydi. Geminin Maenggol Kanalı'na  girmesine yaklaşık 4 km kalmıştı. Saat 08:20 Üçüncü kaptan,   ikinci kaptana direksiyon sisteminin otomatik pilottan manuel direksiyona geçirmesini söyledi. Çünkü Maenggol Kanalı, bir gemiyi içinden geçirirken aşırı dikkatli olmayı gerektiren güçlü sualtı akıntılarına sahipti. Olay anında koşullar sakindi ve Sewol sıklıkla kullanılan bir rotayı izliyordu. Kanalın farklı bölgeleri sığ suları gibi tehlikelerle doluyken feribotun yolunda şimdilik böyle zorluklar yoktu. Kimilerine göre   ikinci kaptan bu yolu aşmak için yeterinde iyi ve deneyim sahibi değildi. Ancak Kore deniz güvenliği mahkemesi’nin soruşturma raporlarına göre aynı kaptanın farklı gemide birden çok kez bu kanaldan geçtiği belirtiliyordu. Peki gemi kanala yaklaştığı zaman, ik

Süpersonik ses dalgalarıyla orman yangınları sondürülebilir mi?

Ateş pek çok kültürde kutsal sayılır; ışığının beden, ısısının ise ruhu olduğu düşünülürdü. Kimi uygarlıklar ateşe tapındılar. Zerdüştler ateşe, aydınlığa bakılarak ibadet ederler. Çünkü aydınlığın Tanrıları Ahura Mazda’nın fiziksel temsili olduğuna inanırlar. Ortodokslar kutsal Cumartesi günü Kudüs’teki Yeniden Diriliş kilisesinde mucizevi şekilde beliren bir aleve tanık olmak için toplanır. Baharın gelişinde Nevruz ateşi yakılır ve üstünden atlanır. Peki bu ateş nasıl oluşur? Ateşin oluşması için yanabilen bir maddenin tutuşma sıcaklığında oksijen ile temas etmesi gerekir. Yakıt ve oksijen sürekli temas halindeyse yanma sürekli olur. Alevin sönmesi de oksijenin ya da yakıtın yok edilmesi veya sıcaklığın düşürülmesi ile mümkündür. Bir orman yangınının sönmesi için birkaç yöntemimiz vardır. Bunlardan birisi yakıtın tükenmesini beklemektir. Yani tüm orman yok olduğunda yangın sönecektir. Başka bir yöntem ateşin hava ile temasını kesmektir. Bunu da ateşin üzerine su dökerek yapabil

NASA Okyanusları Keşfetmeyi Neden Bıraktı? | Eski haritalardaki canavarlar

     Dünyamızın yüzde 70’i sularla kaplıdır. Kalan %30 luk kısmın yaklaşık %30’u çöl %11’i buz %24’ü ise dağlıktır. Bu durumda insanların Dünya üzerinde normal şartlarda yerleşebileceği yaklaşık %10 alan vardır. Antarktika hariç Dünya’nın neredeyse tüm kıta yüzeyi araştırılmış olsa da okyanuslarımızın sadece %5 lik kısmı keşfedildi ve haritalandı. Bu da demek oluyor ki okyanusların %95i tamamen bilinmezlikten ibaret. Bilinmeyen şeyler genellikle ilgi çekicidir. Çünkü bilinmeyen boşluğu doldurmak insanın hayaline kalmıştır. Okyanusların bu bilinmeyen boşluğunda dans eden deniz kızlarını da hayal edebilirsiniz, devasa bir canavar balina da hayal edebilirsiniz. Büyük keşifler çağı olarak bilinen 1500 lü yıllarda denizciler bilinmeyen sulara yelken açıyorlardı. Bu uçsuz bucaksız sulara yelken açmak o dönemler için cesaret isteyen bir işti. Çünkü bu günkü gibi iletişim imkanlarının olmaması bir yana okyanusların derinliklerinde yaşayan bir canavarla karşılaşabileceklerini düşünürlerdi