Ana içeriğe atla

ATOM BOMBASININ MARSTAKİ GÜCÜ


Evrende her şeyin enerjiye ihtiyacı vardır. Atomaltı parçacıklardan tutun da insanlara, makinelere hatta yıldızlara kadar evrendeki bütün cisimlerin çalışması için enerji gerekir. Bildiğiniz gibi maddenin yapı taşı atomdur. Peki atom neyden oluşur? Proton, nötron ve çekirdekten. Peki o çekirdeğin içinde ne var? Çekirdeğin içerisinde kuark denen enerjiler var. Yani bu da bize her şeyin enerjiden oluştuğunu gösteriyor. Zaten einstein da zamanında şöyle söylemiş: “Her şey enerjidir ve her şey yalnızca bundan ibarettir.” 

Kütlesi olan her cisim aynı zamanda enerjidir. Yani enerji kütleye, kütle de enerjiye dönüşebilir. Hepimiz Einstein’in E=mc^2 formülünü en azından bir yerlerde görmüşüzdür. Bu denklem bir şeyin kütlesinin ne kadarlık bir enerjiye denk geldiğini ifade eder. Bunu kısa bir örnekle anlatalım. 

E= enerji

M= Kütle

C= ışık hızı

Enerji için Joule, kütle için kg, hız içinse m/sn birimlerini kullanalım. Einstein’in bu denkleminde bir kilogramlık kütle, 9x10^16 Joule lik bir enerjiye dönüşür. Çok fazla sıfır var. Bu kadar enerjiyle ne yapılabilir? Bu enerjinin 9watt lık bir led ampulü kaç saniye süreyle aydınlatacağını bulmak için Joule miktarını watt miktarına bölmeliyiz. Bu da led ampulün 10^16 saniye boyunca yanması demek. 

  Yani bir kilograma eşdeğer bir enerji 9 Watt lık bir led ampulü 316.880.878,1 yıl boyunca aydınlatmaya yeter. 

Aslında atom bombaları da bu mantıkla çalışıyor. Dünyada saldırı amacıyla kullanılan ilk atom bombası olan Little Boy 6 Ağustos 1945 yılında Hiroşimaya atılmıştır. Uzunluğu 10 metre çapı ise 71 cm olan bu bombanın hiroşimaya verdiği yıkımın büyüklüğü yaklaşık 15 kiloton TNT enerjisiydi. Peki 15kiloton TNT enerjisi ne demek? 

TNT tonunu tanımlamak için bir gram TNT’nin 4184 joule enerji açığa çıkardığı kabul edilir. O zaman bir kiloton TNT 4184x10^12 Joule enerji üretir. Bu enerjiyi 15 ile çarptığımızda da Hiroşimaya atılan atom bombasının şiddetini matematiksel olarak görebiliriz. Bunun ne kadar büyük bir enerji olduğunu anlamak için bulduğumuz joule miktarını 9 watt lık bir led ampulü ne kadar süre çalıştıracağını hesaplarsak: Bu 220.971.599 yıl boyunca ampulü aydınlatacak miktarda bir enerji demek. Ama biz bunu birbirimizi yok etmek için kullanmayı tercih etmişiz. Atom bombası üretip birbirimizi öldürüyoruz, hatta yetmemiş gibi gelecek nesle bile zarar veriyoruz. 

Enerjiyi elde etmek için sürekli farklı yollar denemişiz. Bunların kimileri çektirdikleri zahmetlere rağmen yeterince fazla enerji üretememiş, kimileri doğaya fazla zarar vermiş. Örneğin Güneş panelleri güneşten aldığı enerjinin tamamını enerjiye çeviremez. Güneş panelleri soğurdukları güneş ışığının ortalama %20 den daha azını elektrik enerjisine çevirebilir. Yani çokta verimli sayılmazlar. Dünyada en çok kullanılan enerji kaynaklarından birisi olan kömür ise yüksek enerji verimliliğinin yanı sıra doğaya zararı da büyüktür. Ancak nükleer santraller sayesinde santralde kullanılacak yakıtın bir kilosu, 100.000kg ağırlığında kömür yakılmasına eşdeğer boyutta bir enerji üretir.

Tabiki nükleer santraller enerji verimliliği ve boyutu bakımından artılara sahipse bile masrafları da gözden kaçırılmamalı. Peki acaba çok daha ucuz hatta bedava bir şekilde enerji üretimi mümkün olabilir mi? İlle de dağlarda derelerde değil de şöyle her yerde her zaman bulunan bir şey. Yerçekimi gibi bir şey. Yer çekiminden enerji üretilebilir mi?

Odamda, çölde, okyanusların dibinde hatta başka gezegenlerde bile var. Ancak maalesef yerçekimini sonsuz bir enerji kaynağı olarak kullanamayız. Aslında yerçekiminin kendisi bir enerji olarak kullanılmaz çünkü yerçekimi bir enerji değil kuvvettir. 

Bir cismi yerçekimi kuvvetine karşı kaldırdığımızda o cismin potansiyel enerjisi artar.

Örneğin aşağı doğru yuvarlanan bir top düşünelim.   Top ilerledikçe hızlanıyor ve enerji kazanıyor gibi gözüküyor. Oysa top, zirvedeki enerjisini harcıyor. Yerçekimi bu nesnedeki depolanan enerjiyi açığa çıkarıyor.

Durumu özetlersek yerçekimi enerjisi diye bir şey yoktur. Yerçekimi kuvveti veya yerçekimi potansiyel enerjisi vardır. Peki biz bu yerçekimi potansiyel enerjisini, elektiriğe dönüştüremez miyiz? Dönüştürebiliriz. Aslında barajlarda zaten yerçekimi potansiyel enerjisini kullanıyoruz. Ama size şimdi farklı bir icattan bahsedeceğim. İsmi Gravity light. Yerçekimi ışığı gibi bir anlama geliyor. Adından da anlayacağınız üzere ürettiği ışığı, yerçekimini kullanarak üretiyor. Bu lamba gelişmekte olan veya üçüncü dünya ülkelerinde gaz yağı lambalarının yerine kullanması için tasarlanmış bir lambadır. Lambanın altından inen ipe ağırlıklar asılarak kullanılır ve yaklaşık 20 dakika boyunca ışık verir. 

Aslında projenin amacı da, sağladığı imkan da çok güzel. Kuvveti enerjiye dönüştürerek istediğin yerde kablosuz bir ışık kaynağına sahip olabiliyorsun. Hani amacı da fena değil, üçüncü dünya ülkelerine ışık tutmak.  Ancak bu lambayı almak istediğinizde 119 dolar ödemeniz gerekiyor.  Bu da sanırım üçüncü dünya ülkeleri için pekte alınacak seviyede bir fiyat gibi görünmüyor.  

Cebimizdeki telefon evimizdeki bilgisayar, televizyon, buzdolabı... Hayatımızdaki her şey enerji ile var olabiliyor. Bu yüzden insanlığın varlığı da bu enerjinin sürekliliğine bağlı olmuş durumda. Bu yüzden sürekli enerji üretmemiz gerekiyor. Dere tepe demeden rüzgar tribünleri ve barajlar inşa ediyoruz. Bizden 150 milyar km uzakta olan Güneşten gelen ışınları elektrik enerjisine dönüştürüyoruz. Yerin kilometrelerce altındaki birikmiş fosilleri araç yakıtlarına dönüştürerek arabaların hareket etmesini sağlıyoruz. Hiç birisi yetmemiş gibi maddenin en küçük yapı taşını, atomu bile parçalayarak enerjisini kendimiz için kullanıyoruz. 


İnsanlık geliştikçe ihtiyaç duyduğu enerji miktarı da artıyor. Geliştikçe genişliyor ve farklı kaynaklar bulmak zorunda kalıyor. Bu gün çernobili hatırlayınca tüylerimizi diken diken yapan nükleer santraller, yarın Mars’ta kolonileşmek için kullanılacak en verimli iki enerji kaynağından birisi olarak görülüyor. 

Dünyadaki ilk amacı, savaşta insanları yok etmek için bomba olarak kullanılmış bu nükleer güç, kim bilir belki bir gün Marsta insanlığa hayat veren ilk enerji kaynağı olacaktır.



KAYNAKÇA

https://bpakman.wordpress.com/reenkarnasyon/beyin-enerji-ve-ruh/suur-degisimi/istekler-nasil-gerceklestirilir/evrendeki-hersey-enerjidir/ Evrendeki Herşey Enerjidir

https://en.wikipedia.org/wiki/Little_Boy 

https://tr.wikipedia.org/wiki/TNT_e%C5%9Fde%C4%9Feri 

https://www.vivintsolar.com/learning-center/how-efficient-are-solar-panels güneş paneli

https://www.elektrikrehberiniz.com/elektrik/joule-nedir-1809/#:~:text=1%20joule%20ka%C3%A7%20watt%3B%20Elektrikte,x%20saniye%20%3D%201%20joule%20e%C5%9Fittir. Joule – watt – saniye 

https://en.wikipedia.org/wiki/GravityLight yerçekimi ışığı

https://wtamu.edu/~cbaird/sq/2014/01/08/since-gravity-is-unlimited-can-we-use-it-as-an-infinite-energy-source/#:~:text=No%2C%20gravity%20can%20not%20be%20used%20as%20an%20infinite%20energy%20source.&text=The%20kinetic%20energy%20that%20water,be%20extracted%20from%20gravity%20itself. Yerçekimi sonsuz bir enerji kaynağı olarak kullanılabilir mi?

https://deciwatt.global/shop Yerçekimi lambası satış sitesi

http://large.stanford.edu/courses/2017/ph240/black1/#:~:text=To%20date%2C%20the%20two%20energy,to%20choose%20between%20these%20two. Marsta koloniye enerji vermek

https://khosann.com/yercekimi-alani-bir-fizik-kuvveti-mi/

http://www.akkunpp.com/where-else-is-nuclear-energy-used/infocenter 1 kg yakıt 100.000kg kömüre eşdeğer.




 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SEWOL FACİASI

     16 Nisan 2014 saat 07:30 Güney Kore’de Sewol feribotu ağırlıkta lise öğrencileriyle beraber toplamda 476 kişiyi taşıyordu. Üçüncü kaptan Park Han-kyul ve  dümenci  yani ikinci kaptan Cho Joon-ki dümendeydi. Geminin Maenggol Kanalı'na  girmesine yaklaşık 4 km kalmıştı. Saat 08:20 Üçüncü kaptan,   ikinci kaptana direksiyon sisteminin otomatik pilottan manuel direksiyona geçirmesini söyledi. Çünkü Maenggol Kanalı, bir gemiyi içinden geçirirken aşırı dikkatli olmayı gerektiren güçlü sualtı akıntılarına sahipti. Olay anında koşullar sakindi ve Sewol sıklıkla kullanılan bir rotayı izliyordu. Kanalın farklı bölgeleri sığ suları gibi tehlikelerle doluyken feribotun yolunda şimdilik böyle zorluklar yoktu. Kimilerine göre   ikinci kaptan bu yolu aşmak için yeterinde iyi ve deneyim sahibi değildi. Ancak Kore deniz güvenliği mahkemesi’nin soruşturma raporlarına göre aynı kaptanın farklı gemide birden çok kez bu kanaldan geçtiği belirtiliyordu. Peki gemi kanala yaklaştığı zaman, ik

Süpersonik ses dalgalarıyla orman yangınları sondürülebilir mi?

Ateş pek çok kültürde kutsal sayılır; ışığının beden, ısısının ise ruhu olduğu düşünülürdü. Kimi uygarlıklar ateşe tapındılar. Zerdüştler ateşe, aydınlığa bakılarak ibadet ederler. Çünkü aydınlığın Tanrıları Ahura Mazda’nın fiziksel temsili olduğuna inanırlar. Ortodokslar kutsal Cumartesi günü Kudüs’teki Yeniden Diriliş kilisesinde mucizevi şekilde beliren bir aleve tanık olmak için toplanır. Baharın gelişinde Nevruz ateşi yakılır ve üstünden atlanır. Peki bu ateş nasıl oluşur? Ateşin oluşması için yanabilen bir maddenin tutuşma sıcaklığında oksijen ile temas etmesi gerekir. Yakıt ve oksijen sürekli temas halindeyse yanma sürekli olur. Alevin sönmesi de oksijenin ya da yakıtın yok edilmesi veya sıcaklığın düşürülmesi ile mümkündür. Bir orman yangınının sönmesi için birkaç yöntemimiz vardır. Bunlardan birisi yakıtın tükenmesini beklemektir. Yani tüm orman yok olduğunda yangın sönecektir. Başka bir yöntem ateşin hava ile temasını kesmektir. Bunu da ateşin üzerine su dökerek yapabil

NASA Okyanusları Keşfetmeyi Neden Bıraktı? | Eski haritalardaki canavarlar

     Dünyamızın yüzde 70’i sularla kaplıdır. Kalan %30 luk kısmın yaklaşık %30’u çöl %11’i buz %24’ü ise dağlıktır. Bu durumda insanların Dünya üzerinde normal şartlarda yerleşebileceği yaklaşık %10 alan vardır. Antarktika hariç Dünya’nın neredeyse tüm kıta yüzeyi araştırılmış olsa da okyanuslarımızın sadece %5 lik kısmı keşfedildi ve haritalandı. Bu da demek oluyor ki okyanusların %95i tamamen bilinmezlikten ibaret. Bilinmeyen şeyler genellikle ilgi çekicidir. Çünkü bilinmeyen boşluğu doldurmak insanın hayaline kalmıştır. Okyanusların bu bilinmeyen boşluğunda dans eden deniz kızlarını da hayal edebilirsiniz, devasa bir canavar balina da hayal edebilirsiniz. Büyük keşifler çağı olarak bilinen 1500 lü yıllarda denizciler bilinmeyen sulara yelken açıyorlardı. Bu uçsuz bucaksız sulara yelken açmak o dönemler için cesaret isteyen bir işti. Çünkü bu günkü gibi iletişim imkanlarının olmaması bir yana okyanusların derinliklerinde yaşayan bir canavarla karşılaşabileceklerini düşünürlerdi