Ana içeriğe atla

Bu gemi batması için tasarlandı | RV FLIP

    


    Elimizin altındaki bir şeyi incelemek çok kolaydır. Örneğin bir elma hakkında bakarak ya da koklayarak bilgi sahibi olabiliriz. Dikkat ederseniz bilgi sahibi diyorum, fikir sahibi değil. Elmanın içinde yani elmanın derinliklerinde ne olduğunu bile kolaylıkla anlayabiliriz. Peki sizce bu meyvenin derinliklerinde Dünya’da yaşayan Dünyalılar gibi Elma’da yaşayan elmalılar olabilir mi? Bunu anlamak için bir araca yani bıçağa ihtiyacımız. Bir bıçakla ortasından kestiğimiz zaman içerisinde yaşan bir şey var mı görmüş oluruz. Örneğin bir kurt gibi Peki ya gözle göremediğimiz canlılar varsa? İşte bunun için mikroskopa ihtiyacımız olacak. Fark ettiyseniz sorular zorlaştıkça daha fazla araca ihtiyacımız oluyor. Sorduğumuz sorular elimizin altındaki cisimler ile ilgili değilse çok çok daha fazla araca ihtiyacımız oluyor. “elmada yaşam var mı?” sorusunun cevabını bulmak bu kadar kolayken “Marsta yaşam var mı?” sorusunun cevabını bulmakta bir o kadar zordu.  

Örneğin Dünyadan en uzakta bulunan insan yapımı nesne 1977 de fırlatılan Voyager 1 uzay sondasıdır. Voyager 2 ise kardeşi olan bir başka uzay sondasıdır. “uzayın derinliklerinde neler var” sorusunun cevabını aramak için yola çıkmıştır. Dünya’nın çekim alanından kurtulup diğer gök cisimlerine hatta galaksilerarası uzay boşluğuna doğru ilerleyerek bu gün bile bizlere topladığı verileri iletiyorlar. Voyager’ın yolculuğu bilimsel olarak en üretken görev olarak kabul edilir. Uranüs ve Neptün’üziyaret eden tek görevdir. Bu yolculuğunda bizlere Satürn, Uranüs ve Neptün'ün atmosferlerinin ilk ayrıntılı fotoğraflarını gösterdi ve Jüpiter'in atmosferinin özelliklerini anlamamızı sağladı. Satürn'ün halkalarındaki muazzam miktarda ayrıntıyı ortaya çıkardı, Jüpiter'in halkalarını keşfetti ve Uranüs ve Neptün'ün halkalarının ilk ayrıntılı görüntülerini sağladı. Dünya'nın uydusu Ay’ı görüntüledi ve dış gezegenlerde yirmi üç yeni ay ve daha onlarca şey keşfetti. Voyager Güneş sistemimiz hakkında büyük miktarda yeni bilgi üretmekten daha önemlisini, insanlığın uzaya olan ilgisini  attırmayı başarmıştı.

İnsanlığın uzaya ilgisi bununla da sınırlı kalmadı. Bu ilgi daha sonrasında Jüpiter için “Galileo” uzay aracının, Satürn için ise “Cassini” uzay sondasının görevini başlatmıştı. Merak ve keşfetme arzusu bu denli hassas ve pahalı araçların geliştirilip uzaya gönderilmesiyle sonuçlanmıştı ve bu hala devam ediyor.

Tamam uzay koca bir bilinmezlik ve belkide hakkında sadece yüzde bir bilgiye sahibiz. Peki Okyanuslarımıza ne demeli? Dünya’daki okyanusların yüzde 80 inden fazlasının tamamen bir gizemden ibaret olduğunu biliyor musunuz? Amerikada bulunan ulusal okyanus servisine göre insanlar Dünya okyanuslarının yalnızca yüzde 5 ini incelemiş ve haritalandırmış. Keşfedilmeyen kısımlarının çoğu ise yüzeyin altında. Okyanusların Dünya yüzeyinin yüzde 70ini oluşturduğunu kabul edersek bu da demek oluyor ki binlerce yıldır üzerinde yaşadığımız Dünya’nın yaklaşık yüzde 65 ini henüz ortaya çıkaramadık.

Evrenin keşfi için bir şeyler tasarlayıp uçsuz bucaksız evrende belki uzay yaratıklarıyla karşılaşırız diye gönderdiğimiz araçlar gibi, okyanusun derinliklerine de araçlar gönderiyor muyuz? Belki de aradığımız akıllı yaşam oradadır? Mesela Dünyanın en derin çukuru olan Mariana çukuruna hiç indik mi?

ABD’deki en büyük bağımsız oşinografik araştırma kurumu olan Woods Hole mürettebatsız su altı aracı olan Nereus’u  11.000 metre derinlere kadar inebilmesi ve okyanusun en derin noktası olan Mariana çukurunu keşfetmesi için tasarlamıştı. Bu dalışı gerçekleştirmek için aracın, Dünya yüzeyindeki atmosferik basıncın 1000 katından daha fazla basınca dayanması gerekiyordu. 31 Mayıs 2009 da hedefine gitmek için okyanusa bırakılan bu araç 10.902 metre derinliğie ulaştı ve 1998 den bu yana okyanusun bilinen en derin kısmı olan Mariana Çukuru’nu keşfeden üçüncü araç oldu. Nereus Pasifik Okyanusu’ndaki Mariana Çukuru’na inen üçüncü araçtı.

Nereus Okyanus çukurlarındaki derin okyanus ekosistemlerini şekillendiren fiziksel, kimyasal ve biyolojik süreçleri ortaya çıkarmak için bilim adamları tarafından bilinmeyen hayvan örneklerini ve deniz dibi tortularını yüzeye taşımıştı.

Nereus 2014 yılında Güney pasifik okyanusunda bulunan Kermadec Çukuru’nu keşfederken kayboldu. İletişimi tamamen kaybedilen Nereus’un ele geçirilen enkazlar sonucu yüksek basınç nedeniyle patladığı ortaya çıktı.

Peki okyanusların dibine neden araç gönderiyoruz? Uzayı incelediğimiz gibi radyo dalgalarını kullansak olmaz mı? Maalesef bu uzak derinlikler için mümkün değil. Havada dolaşabilen radyo sinyalleri suda ilerleyemezler. Çünkü suda ilerleyen dalgalar yüzeydeki su sınırına çarparak yok olurlar. Yani bir denizaltı suyun altında ilerlerken bir uçak ile veya su üzerindeki herhangi bir başka şeyle iletişim kuramaz. Ancak yüzeye yaklaşır ve antenlerini suyun üzerine çıkarırsa veya yüzeye çok yaklaştırırsa bunu yapabilir. Denizlerin, okyanusların altında radyo dalgaları değil sonar cihazları kullanılır. Sonar cihazı ise denizin içerisinde ses titreşimleri yayar ve geri yansıyan titreşimlerin aralığını hesaplayarak cismin boyut, uzaklık ve diğer verilerini görmemizi sağlar.

Radyo dalgaları teknolojisi henüz bu kadar gelişmediği için okyanuslara çakılan uçaklar radarlarla bulunamıyor veya deniz yaşamı, radyo dalgaları kullanılarak araştırılamıyor.

Aslında bu konuyla alakalı Amerikada bir ünversite olan MIT’nin 2018 yılında yayınlanan bir makalesi var. Bu makalede radyo sinyallerinin suda çok hızlı öldüklerinden bahsetmiş ve farklı bir alternatif çözüm sunulmuş. Üzerinde çalışılan bir icat hakkında şöyle açıklama yapılmış: Bir sualtı vericisi, bir sonar sinyalini su yüzeyine yönlendirerek, iletilen 1'lere ve 0'lara karşılık gelen küçük titreşimlere neden olur. Yüzeyin üzerinde, son derece hassas bir alıcı, bu küçük titreşimleri okur ve sonar sinyalinin kodunu çözer.

Şu an bu projenin akıbeti ne oldu bilmiyorum ama denizin dalgalı olduğunu düşünürsek yüzeydeki alıcı bu dalgaların içinden su altından gönderilen titreşimleri nasıl seçebilir konusunda hiçbir fikrim yok.

Sonuç olarak okyanusların tabanını haritalamak, ayın yüzeyini haritalamaktan çok daha zordur. Ama insanlık zormuş kolaymış dinlemiyor. Okyanusların dibine inemesek bile yüzeyinden araştırma gemileriyle olabildiğince fazla veriler elde etmeye çalışıyoruz.

Okyanusları ve denizleri inceleyen bilim dalına oşinografi denir. Araştırma gemileri yani oşinografik gemiler suyun, atmosferin ve iklimin özellikleri hakkında araştırmalar yapar ve bu amaçla derin denizlerde de dahil olmak üzere çeşitli derinliklerden numuneler almak için ekipmanlar taşır. Deniz taban seviyesini ölçmek için ekograf adı verilen denizin dibine ses dalgaları gönderen aletleri bulunur. Radyo dalgalarıyla değil ses dalgalarıyla bunu yaparlar. Araştırma gemileri dış görünüşleriyle kolaylıkla ayrıt edilebilir. Küçük su altı araçlarını veya ağları kontrol edebilmek için vinçlerle donatılmışlardır. Ancak öyle bir oşinografik gemi var ki aklınız hayaliniz durur. Muhteşem bir mühendislik harikası, gerçek olamayacak gibi bir şey, ama gerçek. Bu gördüğünüz araştırma gemisinin adı Floating Instrument Platform, yani kısa adıyla FLIP.  Onu bu kadar özel kılan şey ise Dünya’da bir tane olmasından ziyade aslında başka bir şey. Belki kısa adı size küçük bir ip ucu vermiş olabilir. Gemi batıyor diye endişelenmeyin. Bu gemi aslında zaten batması için tasarlandı.

Bu araştırma gemisi okyanusları incelerken daha doğru veriler elde edebilmek için suyun içine dik bir konumda batıyor. Yaklaşık 30dk da yataydan dikey konuma gelebilen 108 metre uzunluğundaki bu geminin sadece 16 metresi suyun yüzeyinde kalıyor. Balast tanklarına su sızmasına izin verilerek geminin 92 metresinin suya batması sağlanıyor. Bu araştırma gemisinin bu şekilde tasarlanma sebebi ise gemilerin yatay pozisyonunun ölçüm cihazlarının gücünü azaltıyor olması ve dalgaların hareketliliği sebebiyle okyanus verilerinin doğru okunamaması. Dikey olarak araştırma yapan bu gemi ise dalgalardan bağımsız olarak daha doğru verilerle çalışıyor. Gemi suyun üzerinde bu şekilde bağımsız olarak durabiliyor, herhangi bir ek desteğe istiyaç duymuyor. Flip Ship Dünya’da sadece bir tane olarak tasarlandı. Bu da değerini önemli ölçüde arttırıyor. 

Bu araştırma gemisi çok çeşitli projeler için kullanılıyor. Örneğin okyanusun iç kısmındaki yavaş yavaş hareket eden dalgaları incelebilirsiniz. Balina gibi dev okyanus canlılarının seslerini dinleyebileceğiniz gibi en küçük hayvanların, planktonların sesini bile dinleyebilirsiniz. Aynı zamanda geminin su altı motorları olmadığından bu sesleri dinleyenler ve inceleyenler için fazladan artısı vardır. Motorları olmadığı için de haliyle Flip’i oraya başka gemilerle getiriyorlar veya görevden sonra geri götürüyorlar. Geminin tekrar yatay konuma geçmesi için balast tanklarındaki su basınçlı hava ile boşaltılıyor. Bu sayede gemi tekrar yatay pozisyonuna dönüyor. Araştırma gemisinin içindeki her şey gemi yatay konumdan dikey konuma döndüğünde kullanılabilecek konuma geçecek şekilde tasarlandı.  1962 yılında hayata geçirilen bu gemi bu gün 60 yaşında ve hala görevine devam ediyor.

Flip aslında 1962 yılında Küba krizinde kullanılan denizaltı savaş gemileri için uzun menzilli ses yayılımını incelemeye yardımcı olmak için inşa edilmişti. O zamandan beri jeofizik, meteoroloji, oşinografi ve diğer bilimsel alanlarda araştırmaları destekledi. 

Savaşlar öyle bir durum ki insanlığa atomu da parçalatıyor, gemileri dikey de yüzdürüyor, Olağanüstü teknolojiler hep olağanüstü durumlarda meydana geliyor. Savaşlarda insanlık teknolojide sıçrama yaşıyor. Birbirimizi öldürebilmek için var gücümüzle beynimizi kullanıyoruz. 1960 yıllarında Amerika ve Rusya arasındaki uzay savaşı insanlığı Ay’a gönderebilecek kadar teknolojiyi ilerletmişti. Yine Amerika ve Rusya arasında yaşanan Küba Krizi iki tarafın da nükleer füzelerini kullanmasıyla son bulabilirdi. Çünkü buna ramak kalmıştı. Gelişmiş Teknoloji her ne kadar muhteşem gözükse de gelişen bir çok teknolojinin arkasında aslında bir ölüm kalım savaşı vardır. Kim bilir bir sonraki Dünya Savaşı bize hangi teknolojik yenilikleri getirecektir...


KAYNAKÇA
https://laughingsquid.com/flip-a-one-of-a-kind-ocean-vessel-that-can-stay-afloat-vertically/ FLIP, Türünün Eşi Olmayan Bir Okyanus Gemisi

https://www.marineinsight.com/types-of-ships/the-flip-ship-an-amazingly-weird-research-ship/ Flip Gemi: Şaşırtıcı Derecede Garip Bir Araştırma Gemisi


https://interestingengineering.com/innovation/flip-the-60-year-old-research-platform-that-flips 60 Yıllık Değişen Araştırma Platformu FLIP ile Tanışın

https://www.atlasobscura.com/articles/flip-ocean-research-platform-scripps Bu Gemi Batmıyor—Bilim İçin Ters Çeviriyor

https://scripps.ucsd.edu/ships/flip ARAŞTIRMA PLATFORMU FLIP (YÜZME ALETİ PLATFORMU)

https://www.onesteppower.com/post/flip-ship-goes-vertical FLIP - dikey giden gemi

https://en.wikipedia.org/wiki/Nereus_(underwater_vehicle) Nereus (su altı aracı)

https://voyager.jpl.nasa.gov/mission/status/ Voyager'lar şimdi nerede?

https://oceanliteracy.unesco.org/ocean-exploration/ Okyanusun ne kadarı keşfedildi?

https://www.whoi.edu/press-room/news-release/Nereus-Lost/ 6 Mil Derinliğe Dalışta Kaybolan Robotik Derin Deniz Aracı

https://www.youtube.com/watch?v=AjoNLy5ATao&t=311s We Don't Know What's Hiding in 95% of the Ocean

https://news.mit.edu/2018/wireless-communication-through-water-air-0822 Kablosuz iletişim MIT NEWS

https://www.youtube.com/watch?v=csYtAzDBk00&t=77s Getting submarines talking to airplanes, finally

https://oceanexplorer.noaa.gov/technology/vessels/vessels.html Gözlem Platformları: Gemiler

https://gmsoffshore.com/what-do-marine-research-vessels-do/ Deniz Araştırma Gemileri Ne Yapar?

https://en.wikipedia.org/wiki/Research_vessel Araştırma gemisi

https://www.ship-technology.com/projects/flip-ship/#:~:text=Floating%20Instrument%20Platform%20(FLIP)%20is,at%20Scripps%20Institution%20of%20Oceanography. FLIP (Yüzer Alet Platformu) Araştırma Gemisi

https://www.youtube.com/watch?v=0Ffjb27Qe84 Soğuk Savaşın Füze Kriz - Hızlı Anlatım

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ayaklarınla da tat alabilirsin

      Size bir soru: Hangi canlı ayaklarıyla tat alabilir? Siz bunu düşünürken ben hem cevabı hazırlayım hem de biraz bir şeyler anlatayım. Bildiğiniz gibi canlılar birbirlerinden farklı özelliklere sahiptir. Aslında bu her canlıya verilmiş bir süper güçtür. Önemli bir güçtür. Ama o türe ait her canlıda bu güç bulunduğu için pekte önemli değildir. Mesela köpeklerin burnu insanlara göre binlerce kat daha fazla koku ayrıt eder. Köpek balıkları suyun içindeki kan kokusunu kilometrelerce öteden alır. Çitalar saatte 100km hıza kadar ulaşabilir, elektrikli yılan balıkları elektrik üretebilir aynı şekilde vatoz balıkları da öyle. Kaplumbağalar çok uzun yaşayabilirler. Tembel hayvan günün 18 saatini uyuyarak geçirebilir. Bu da bir süper güç sonuçta. Ağaçlar ve su yosunları oksijen üretir. Keçilerin göz bebekleri dikdörtgendir. Kuşlar uçar, balıklar suyun altında solunum yapar daha binlerce şey sayılabilir. Bizim sorumuza gelelim. Hangi canlı ayaklarıyla tat alabilir? İşte bu...

Savunmasız kaldığında insanlar vahşileşebilir. | SUKU & Ritim 0

  Geçtiğimiz günlerde bir videoya denk geldim. Tolga Özuygur YouTube kanalında bir bitkiyi internetten herkesin sulayabileceği bir sistem yaptığı video paylaşmış. Yani bitkiyi internete bağlamış gibi bir şey olmuş. Sistem sadece bitkiyi sulamanızı sağlamıyor, toprağının nemini ölçen bir cihaza da bağlı. Bitki fazla sulanırsa suyun buharlaşma hızını artırmak için üzerine bir fan bağlanmış. Bu fan toprağın nemini bir nebze olsun azaltmaya yarıyor. Bu bitki dediğim gibi internete bağlı bir canlı. Binlerce insan bu bitkiyi Discord aracılığıyla saksıya yerleştirilmiş cihaz sayesinde belirlenen komutları sohbet bölümüne yazarak sulayabiliyor. Sudaki nem oranını öğrenebiliyor. Hatta yine Discord üzerinden bu bitkinin anlık olarak fotoğrafını çekip durumunu görebiliyoruz. Suku adı verilen bu bitkinin içinde bulunduğu deneyin amacı ise SUKU’yu yaşatmak. Saksısının fazla suyu atması için altında delikleri yok. Çünkü fazla sulanırsa fazla sulanması amaçlanmış zaten. Seçilen bitki ise ne susuz...

At neden L şeklinde gider

    Satranç oyunu aslında bir savaştır. İçinde kan olmayan zihinsel bir savaştır. Belki de kazananı olan tek savaştır diyebilirim. Zaten ortaya çıkma hikayesi de savaşmayı çok seven bir Krala dayanıyor. Bundan yıllar yıllar önce Hindistan’da savaş yapmaya doymayan bir kral yaşarmış. Bu kral her seferinde yeni bir savaş stratejisi denediği farklı ülkelere saldırırmış. Savaşacak bir durum var ya da yok bakmaz, bir şekilde savaş çıkarırmış. E haliyle halk bu kraldan bıkmış. İsyan çıkaralım demişler olmamış. Sonra akıllarına Hindistan’ın en bilge adamına danışmak gelmiş. Yanına gitmişler ve Ey alim bilge, bizi bu zalim kralın zulmünden kurtar demişler. Bilge adam bir müddet zaman istemiş. Aradan geçen birkaç gün sonra bilge adam elindeki kutuyla kralın kapısına gitmiş. Herkes merakla çevresine toplanmış. Kral kutuyu almış, kapağı açmış ve içinden... ...bugün satranç olarak bildiğimiz bu oyun çıkmış. Bilge adam oyunu anlatmış, kral oyunu o kadar sevmiş ki bir daha asla sava...