Ana içeriğe atla

Chat GPT nin atası TÜRK SATRANÇ OTOMATI

 


    Dünyada yaşayan en üstün canlılar olarak hep kendimizi yani insanlığı gördük. Peki artık devir değişti mi dersiniz? Sizce insandan daha üstün bir canlı olabilir mi? Ya da bir cansız?

Yıl 1770

Macar bir mucit çok enteresan bir şey icat etmişti. Satranç oynayan bir makine. Bu makine, üzerinde satranç tahtasının olduğu ahşap bir dolabın başında oturdan, cübbeli ve sarıklı mekanik bir insandan ibaretti. Satranç otomatının ismi ise “Mekanik Türk” Evet bildiğimiz Türk. Zaten giyim ve kuşamından da oldukça kendini belli eden bir Türk.

1770’te Viyana sarayında makinenin mucidi Kempelen, Türk’ün hünerlerini sergilemek için dolabın kapılarını ve çekmecelerini açarak içlerinde birer mum yakmıştı. Sonrasında makinenin içerisindeki çarklar ve dişliler dönmeye başladı. Artık Türk, satranç oynamak ve rakibini mağlup etmek için hazırdı. Türk, satranç oyununda gerçekten iyiydi. Makine sanki kendi aklına ve kendi duygularına sahipti. Rakipleri eğer hile yapmaya kalkışır ve sabrını taşırırsa koluyla satranç tahtası üzerindeki her şeyi yere saçardı. Hatta zamanında Napoleon’a da böyle yapmıştı.

Peki bu mümkün müydü? O zamanlar için tabiki değildi ama onlarca yıl boyunca bu otomatın hilesinin ne olduğu çözülememişti. Paris’e, İngiltere’ye ve Almanya’ya satranç oynatılması için götürüldü. Gittiği her yerde herkesi şaşırtıyordu. Ancak tabiki otomatın gerçekliğine inanmayan kesim de vardı. Kimileri dolabın içerisindeki teller veya mıknatıslar yardımıyla bir başkasının oynadığını düşünüyordu. Kimileri de gerçek bir satranç ustası 12-13 yaşlarında bir çocuğun dolapta gizlenmiş olduğuna inanıyordu.

Bu tür teorilerden bazıları çok tuhaftı. Örneğin makinenin içerisinde aslında savaş esnasında bacaklarını kaybeden usta bir satranç oyuncusu olduğunu düşünenler vardı. Bütün bunlar da aslında o kişiyi ülkeden güvenli bir şekilde çıkarabilmek için oynanan bir oyundu.

Ama tabiki bunların hiçbiri doğru değil. Bu otomatın içerisinde tahmin edebileceğiniz gibi gerçek bir insan vardı. Asıl ilginç olan Türk’ün Avrupalıların ilgisini bu kadar çekmiş olmasıydı. Aynı zamanda o dönemin insanları, kendi kendine düşünebilen yapay zekanın varlığına kolayca adapte olabilmişlerdi.

Oysa yapay zeka kavramı ilk defa 1956'da Amerikalı bilgisayar bilimci John McCarthy tarafından ortaya atılmıştı ve şu şekilde tanımlandı: “Yapay zeka, akıllı makineler ve akıllı bilgisayar programları yapma bilimi ve mühendisliğidir.

Yapay zeka hakkında ilk önemli gelişme 1997 yılında IBM’in ürettiği Deep Blue adlı bilgisayarın Dünya’nın en ünlü satranç ustası Garry Kasparov’u yenmesiydi.

Aslında ilk maçı 1996 da Kasparov kazanmıştı.  Ancak 1997 de New York’ta oynanan rövanş maçını Deep Blue kazandı. Bu gün için normal bir şey gibi görünse de 1997 yılı için bahsediyorum. İnsan olmayan bir şey satranç oyununda bir Dünya şampiyonunu yeniyor.

İnanması çok güç. Ki Kasparov da buna inanmamış zaten. Bu bilgisayarın gerçek bir satranç ustası tarafından kontrol edilmiş olabileceğini savunmuş. Tıpkı Türk Satranç Otomatı gibi. Kasparov’un açıklamasına göre Deep Blue oyunu makine olamayacak kadar insani oynamış.

Bu maç sonrası Kasparov rövanş istese de IMB olumsuz olarak cevapladı ve o günden sonra Deep Blue kapatıldı. Kimileri maç sırasında Deep Blue’ya insan müdahalesi olduğunu iddia etti. IBM akıldaki şüphelerin giderilmesi için hiçbir şey yapmadı.

Kasparov da bilgisayarı en büyük rakiplerinden birinin yönlendirdiğini iddia etmiş ve IBM’i hile yapmakla suçlamıştı. Bu iddialar Game Over: Kasparov and The Machine adlı belgeselde de iddia ediliyor.

1997 de oynanan rövanş maçının ilk oyununda Deep Blue “sistemindeki bir yazılım hatası nedeniyle” kaybetmişti. İkinci oyunda ise Kasparov, Deep Blue’ya “zehirli piyon” taktiği uygulamıştı. Bu, Kasparov’un diğer rakiplerine de uyguladığı bir stratejiydi. Kasparov Deep Blue’nun bu piyonu yemesini bekliyordu. Ancak Deep Blue, Kasparov’un taşını yemek yerine farklı bir hamle yaptı. İşte bu oyunda Kasparov Deep Blue’yu gerçek bir ustanın yönettiğini savundu. Destekçileri de Kasparov ile aynı fikirdeydi.

Bu iddialar doğruysa da yanlışsa da yenilgisinin sebebi kısmen de olsa insan doğasının zaaflarından kaynaklanıyor. Kasparov, makinenin bazı hareketlerini çok düşündü. Örneğin yem olarak bıraktığı “zehirli piyon”u neden yemediği aklına takılmıştı. Gereksiz yere endişelendi, heyecanlandı belki de korktu ve sonunda mağlup oldu.

Tabi ki bu oyunu sadece insan zaaflarından dolayı kaybetmedi. Deep Blue’yu oluşturan ekipte oldukça başarılıydı. İnsanlar tarafından eğitilmiş bir yapay zeka Dünya’nın en iyi satranç oyuncusunu yenmeyi başarmıştı. Bu sıradan bir satranç galibiyeti değildi. Bir makinenin insana karşı almış olduğu büyük bir düşünme başarısıydı.

Tabi ki bu gelişmeler sayesinde yapay zeka bu gün buralara kadar geldi. Geçtiğimiz haftalarda tanıtılan Chat CPT yi bilmeyen yoktur sanırım. Yine de kısaca kendisinden bahsedeyim.

Chat GPT yapay zeka araştırma şirketi olan Open AI tarafından geliştirilen bir yapay zeka sohbet robotudur. Elon Musk ise Open AI’ın kurucu ortağıdır. Sam Altman ile birlikte bu şirketi yapay zekadan kaynaklanan varoluşsal risk endişelerinden dolayı kurduklarını açıklamışlar.

Chat CPT’yi neredeyse her şeyi bilen birisi gibi düşünebiliriz. Hatta bu sebeple Google’un yerini alacak yeni teknoloji olarak gösteriliyor. Google’un yerini almak fazlasıyla zor bir iş. O yüzden Chat CPT den insanların beklentisinin ne kadar büyük olduğunu anlayabiliriz.

Bu yapay zeka sorunuza cevaplar vermekle kalmıyor matematik çözebiliyor, özgün senaryolar yazabiliyor, kod yazabiliyor.

Ve bu işleri hiçte fena yapmıyor. Peki bu bizi korkutmalı mı? Bu gün bir takım kodlar yazabilen bu yazılım, gelecekte yazılım mühendislerinin yerini alabilir mi? Bana sorarsanız alabilir. Üstelik hem daha hızlı yazabiliyor hem de hata yapma oranı yok denecek kadar az. Ki bir hata bile olsa hatasını bulması da bir yazılım mühendisinin onlarca kod arasındaki hatasını aramasından çok daha hızlı olacaktır.

Bu durum aslında matbaanın Dünya’da yaygınlaşmasına benziyor. Örneğin Osmanlıda matbaadan önce Müstensihler vardı. Müstensih bir yapıtın el yazısıyla kopyasını hazırlayan kimse anlamına gelir. Matbaa bulunmadan önce müstensihler bu işten para kazanıyordu. Matbaanın gelmesiyle kim bilir hepsine ne oldu? Matbaanın icadı müstensihleri kötü etkilemiş olsa da bir de bunun farklı yönü var. Matbaanın gelişmesiyle Dünya çok değişti. Bence aynı şekilde yapay zeka yazılımlarının gelişmesi de Dünya’yı büyük ölçüde değiştirecek. Bu gün şimdilik Google’ın yerine geçebilir mi diye manşetler atıyoruz. Bence bu yazılım geliştikçe Google’ı bırak insana komik bir arkadaş veya cilveli bir sevgili olabilir. İnsanların duygusal ihtiyaçlarını bile karşılayabilir. “Her” filmi izleyenler ne demek istediğimi daha iyi anlayacaktır.

Şimdilik yapay zeka ve insan arasında aşktan ziyade biraz korku var. Çünkü insanlık bir zamanlar düşünülemez olanın gerçekten oluyor olabileceğini kabul etmekle meşgul. Yapay zeka yazılımları ise gün geçtikçe gelişiyor. İnsan gibi düşünmesi bir yana, insandan daha hızlı çalışıyor ve daha doğru işler ortaya koyuyor. Doğanın kanunlarına göre güçlü olan hayatta kalır. Farkındayız ama her şeye rağmen yapay zeka üzerinde çalışmaya devam ediyoruz. Stephen Hawking’in de söylediği gibi “Yapay zeka kendisini geliştirmeyi çok hızlı bir şekilde sürdürebilir. Ama son derece yavaş bir biyolojik evrimle sınırlı olan insanoğlu bu tür bir güçle yarışamaz.”

 

KAYNAKÇA

https://slate.com/human-interest/2015/08/the-turk-a-chess-playing-robot-was-a-hoax-that-started-an-early-conversation-about-ai.html Mekanik Türk

https://theconversation.com/twenty-years-on-from-deep-blue-vs-kasparov-how-a-chess-match-started-the-big-data-revolution-76882 Deep Blue ve Kasparov'dan yirmi yıl sonra: Bir satranç maçı büyük veri devrimini nasıl başlattı?

https://en.wikipedia.org/wiki/Deep_Blue_versus_Garry_Kasparov Deep Blue, Garry Kasparov'a karşı

 

 

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SEWOL FACİASI

     16 Nisan 2014 saat 07:30 Güney Kore’de Sewol feribotu ağırlıkta lise öğrencileriyle beraber toplamda 476 kişiyi taşıyordu. Üçüncü kaptan Park Han-kyul ve  dümenci  yani ikinci kaptan Cho Joon-ki dümendeydi. Geminin Maenggol Kanalı'na  girmesine yaklaşık 4 km kalmıştı. Saat 08:20 Üçüncü kaptan,   ikinci kaptana direksiyon sisteminin otomatik pilottan manuel direksiyona geçirmesini söyledi. Çünkü Maenggol Kanalı, bir gemiyi içinden geçirirken aşırı dikkatli olmayı gerektiren güçlü sualtı akıntılarına sahipti. Olay anında koşullar sakindi ve Sewol sıklıkla kullanılan bir rotayı izliyordu. Kanalın farklı bölgeleri sığ suları gibi tehlikelerle doluyken feribotun yolunda şimdilik böyle zorluklar yoktu. Kimilerine göre   ikinci kaptan bu yolu aşmak için yeterinde iyi ve deneyim sahibi değildi. Ancak Kore deniz güvenliği mahkemesi’nin soruşturma raporlarına göre aynı kaptanın farklı gemide birden çok kez bu kanaldan geçtiği belirtiliyordu. Peki gemi kanala yaklaştığı zaman, ik

Süpersonik ses dalgalarıyla orman yangınları sondürülebilir mi?

Ateş pek çok kültürde kutsal sayılır; ışığının beden, ısısının ise ruhu olduğu düşünülürdü. Kimi uygarlıklar ateşe tapındılar. Zerdüştler ateşe, aydınlığa bakılarak ibadet ederler. Çünkü aydınlığın Tanrıları Ahura Mazda’nın fiziksel temsili olduğuna inanırlar. Ortodokslar kutsal Cumartesi günü Kudüs’teki Yeniden Diriliş kilisesinde mucizevi şekilde beliren bir aleve tanık olmak için toplanır. Baharın gelişinde Nevruz ateşi yakılır ve üstünden atlanır. Peki bu ateş nasıl oluşur? Ateşin oluşması için yanabilen bir maddenin tutuşma sıcaklığında oksijen ile temas etmesi gerekir. Yakıt ve oksijen sürekli temas halindeyse yanma sürekli olur. Alevin sönmesi de oksijenin ya da yakıtın yok edilmesi veya sıcaklığın düşürülmesi ile mümkündür. Bir orman yangınının sönmesi için birkaç yöntemimiz vardır. Bunlardan birisi yakıtın tükenmesini beklemektir. Yani tüm orman yok olduğunda yangın sönecektir. Başka bir yöntem ateşin hava ile temasını kesmektir. Bunu da ateşin üzerine su dökerek yapabil

NASA Okyanusları Keşfetmeyi Neden Bıraktı? | Eski haritalardaki canavarlar

     Dünyamızın yüzde 70’i sularla kaplıdır. Kalan %30 luk kısmın yaklaşık %30’u çöl %11’i buz %24’ü ise dağlıktır. Bu durumda insanların Dünya üzerinde normal şartlarda yerleşebileceği yaklaşık %10 alan vardır. Antarktika hariç Dünya’nın neredeyse tüm kıta yüzeyi araştırılmış olsa da okyanuslarımızın sadece %5 lik kısmı keşfedildi ve haritalandı. Bu da demek oluyor ki okyanusların %95i tamamen bilinmezlikten ibaret. Bilinmeyen şeyler genellikle ilgi çekicidir. Çünkü bilinmeyen boşluğu doldurmak insanın hayaline kalmıştır. Okyanusların bu bilinmeyen boşluğunda dans eden deniz kızlarını da hayal edebilirsiniz, devasa bir canavar balina da hayal edebilirsiniz. Büyük keşifler çağı olarak bilinen 1500 lü yıllarda denizciler bilinmeyen sulara yelken açıyorlardı. Bu uçsuz bucaksız sulara yelken açmak o dönemler için cesaret isteyen bir işti. Çünkü bu günkü gibi iletişim imkanlarının olmaması bir yana okyanusların derinliklerinde yaşayan bir canavarla karşılaşabileceklerini düşünürlerdi